Bilim insanlarının analizlerine göre, yakın gelecekte hava durumu bültenleri gibi 'kuraklık' bültenleri ile karşı karşıya kalmamız kaçınılmaz. Tarım başta olmak üzere su tüketimi kültürümüzü acilen değiştirmemiz gerekiyor. Kişi başına su tüketiminde 4'üncü sıradayız. Peki neyi yanlış yapıyoruz? İşte Su Şurası'nda masaya yatırılan Türkiye'nin su raporu, kuraklık için verilen tarih ve almamız gereken önlemler...
Küresel iklim krizi, Türkiye'nin de aralarında bulunduğu birçok ülkeyi 'Kuraklık' tehdidi ile karşı karşıya bıraktı. Cumhuriyet tarihinde ilk kez gerçekleştirilen Su Şurası gibi çalışmalarla önlemler alınmaya çalışılsa da sorun sandığımızdan daha büyük.
'Su stresi' yaşayan ülkeler arasında bulunan Türkiye, kuraklığa doğru tam gaz ilerliyor. Tarımdan, gündelik yaşamımıza kadar su kullanımı ile ilgili alışkanlıklarımızı değiştirmemiz artık zaruri.
Erzurum Atatürk Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. İlker Angın ise mevcut tabloyu "İleride kıtlık çekecek bir ülke olacağız" diye tanımladı. Türkiye'nin kuraklığın bir önceki evresi olan 'su stresi yaşayan ülke' konumunda bulunduğunu hatırlatan Angın şu tespitlerde bulundu:
"Ülkemizde kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı 2021 yılı için yaklaşık 1346 metreküp. Bu değerin 2040 yılında 1.116 metreküpe düşmesi öngörülüyor. 2050'de ise 1069 metreküp. Çok yakın bir gelecekte Türkiye'nin su kıtlığı sınırına çok yaklaşacağını ve su sıkıntısı çeken bir ülke durumu gerçeğini kabul etmemiz gerekiyor."
Küresel ısınma, bazı toprakları sular altında bırakırken diğer bazı yerleri de müthiş bir kuraklığa mahkûm etmektedir. Sonuçta her iki durum da insanlar yaşadıkları toprakları; evlerini terk etmek zorunda kalacaklardır. Durum böyle olunca da dünya, yeni bir kavramla tanışmaktadır: “iklim mültecileri”.
Almanya’da bulunan Wuppertal Enstitüsünde kalkınma ve iklim politikaları üzerine çalışan Wolfgang Sachs, iklim mültecilerinin sadece yeni bir kavram değil, aynı zamanda 21.yüzyılın da yeni sorunu olduğuna dikkat çekmektedir. Dr. Wolfgang Sachs, görüşlerini şöyle özetlemektedir:
“Bu belki de en önemli sorunlardan biri. Küresel ısınmanın bir başka önemli etkisi de iklim mültecileri olacak. Yükselen su seviyeleri, fırtınalar, tayfunlar, sigorta maliyetleri, dünyada yaşayan fakir insanları iklim değişimine karşı daha korunmasız bırakıyor. Bu durumda pek çok insan yerinden yurdundan göçmek zorunda kalacak. Bu mülteciler, hayatlarını sürdürebilecekleri yeni topraklar arayacaklar. Bunun için de daha çok gelişmiş kuzey ülkelerine gitmek isteyecekler. Bu da Kuzey’le güney; yani, zenginle fakir arasındaki bir tartışma konusu haline gelecek.
Şimdi bu insanların nereden geldiğine bakarsanız, hangi ülkelerden genellikle kuraklıktan, susuzluktan, tarım alanlarını kaybetmiş insanlar, artık geçinemeyen yanı normal yaşamını sürdürmesi mümkün olmayan insanlar kuzeye göç ediyor. Hiç güneye giden yok, güneyde yani bu bizim kamyonlarda vs. gemilerde güneye kaçanı göremiyorsunuz. Kuzeye bir göç var insanlarda. İnsanlar gıda bulmak için, su bulmak için artık sınır falan tanımaz hale geldiler. Şimdi bile birçok ülkedeki insanlar kıtlık yüzünden göç ediyor. Sınırları tanımıyorlar, yaşam alanları arıyorlar insanlar kendilerine.”
Aslında küresel ısınmada tehlike çanları uzun süredir çalmaktaydı. Ancak, insanoğlunun bunu fark etmesi ve ciddiye alması özellikle son 10 yılda artan sıcaklar nedeniyle olmuştur. 1998, 2002, 2003 ve 2004 yılları, son 1400 yılın en sıcak yılları olarak kayıtlara geçmiştir.
Sıcaklıklar kimi yerlerde kuraklığı ve sıcak hava dalgalarını; kimi yerlerdeyse aşırı yağışların neden olduğu selleri getirmiştir. Sıcak hava dalgası, 2003 yazında sadece Fransa’da 15 bine yakın insanın hayatına mal olurken, bu sayı Avrupa’da 40 bine ulaşmıştır.
Buradaki uzmanların incelemelerine göre, bu gidişle yaklaşık 50-60 yıl içinde dünya daha çok ısınacak ve 2003 yazında Avrupa’da görülen aşırı sıcaklar artık her yıl tekrarlanacaktır.
Hadley Merkezi’nde Akdeniz havzası ve Türkiye konusunda incelemeler yapan iklim araştırmacısı Debbie Hemming, içinde bulunduğumuz bölgenin gelecek 50 yılını bakın nasıl anlatıyor:
“Yapılan çalışmalar, Akdeniz havzasında sıcaklıklarda büyük artış olacağını ve büyük değişimler yaşanacağını gösteriyor. 2070 yılında; sıcaklıklarda 6 derecelik bir artış olacaktır. Bu artış yazın gerçekleşecek ama kışın da en az bunun kadar büyük artışlar olacak. En çok etkilenecek yer İber yarımadası; yani İspanya ve Portekiz olacak.
Ama bunun doğuya yani İtalya, Yunanistan ve Türkiye’ye doğru da uzandığını görüyoruz. Burada, yaz döneminde yağmurlarda ciddi bir azalma olacaktır. 2070’de bir yıl içindeki toplam yağışlarda %20 azalma olacak.
Türkiye, yazın çok daha aşırı sıcaklıklar ve kuraklık görülecek. Kış mevsimi de daha kuru ve daha sıcak olacak. Bugün bu bölgede, su kaynaklarına bağlı pek çok faaliyet var. Turizm ya da tarım gibi. Bunlar ilerde çok daha zorlaşacak. Turizmde de insanlar bu bölgeye gelmeyecekler çünkü sıcaklık herkesi rahatsız edecek.
Türkiye genelinde yağışlar azalacaktır. GAP alanı başta olmak üzere tüm nehirlerin taşıdığı su miktarı düşecektir. Nehirlerle daha az beslenen baraj göllerinin su seviyesi önemli ölçüde azalarak hidroelektrik enerji üretimi aksayacaktır. Van Gölü’ne de su akışı duracaktır.
Tropikal iklime benzer olan iklimde düzensiz, ani ve şiddetli yağışlar, seller, heyelan ve erozyonu artıracaktır.
Su kaynaklarındaki zayıflamaya karşın bugünkü miktarlarda ürün alabilmek için sulamada kullanılan su miktarını artırmak gerekiyor ki, artan nüfusumuzun su ihtiyacı da göz önüne alındığında bu olanaksız görülmektedir. Ayrıca sıcak iklimde suyun yanlış kullanımı çölleşmeye yol açmaktadır. GAP bölgesinde özellikle en yaygın sulamaya açılan Harran Ovası’nda bu sorun belirgin şekilde görülmeye başlanmış durumdadır. GAP topraklarının ilerideki en önemli sorunu tuzluluk olacaktır.
Atmosferde olduğu gibi denizlerimizde de sıcaklık yükselmektedir. Denizlerimizde daha sıcak sulardan gelen ve damak tadımıza uymayan balıklar görülmektedir. Serin olan Marmara ve Karadeniz gibi kuzey denizlerimizde sardalye, kupes ve sarpa gibi nispeten sıcağı seven balıklara rastlanmaktadır.
Sıcaklık artışıyla başta hamsi olmak üzere mevcut balıklarımız üreme sorunu yaşayacaklarından, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya gelecektir. İç sularımızda meydana gelecek zayıflama, akarsu ve göllerimizdeki canlı yaşamını da etkileyecektir. Bakteri ve hastalıklardaki çoğalma hem denizlerimizdeki hem de iç sularımızdaki balık yetiştiriciliğini tehlikeye sokacaktır.
EN ÇOK EV TÜKETİMİNDE TÜRKİYE 4'ÜNCÜ SIRADA
Türkiye'de günlük kişi başına tüketilen su miktarı yaklaşık 217 litre. Avrupa Birliği üyesi ülkelerde bu oran ortalama 150 litre. Türkiye dünyada 'en çok su tüketen' ülkeler sıralamasında ise 4'üncü sırada yer alıyor. Birinci sırada 1,3 milyonluk Avrupa ülkesi Estonya günlük 355 litre ile yer bulurken onu günlük 353 litre ile ABD, 282 litre ile komşumuz Yunanistan takip ediyor.
EVLERDE SU KULLANIMI
*Banyo ve tuvalette tüketilen su miktarı, evde tüketilen toplam suyun yüzde 70'ini oluşturuyor.
* Evlerde su; yüzde 35 oranında banyoda, yüzde 30 tuvalette, yüzde 20 çamaşır ve bulaşık yıkamada, yüzde 10 Yemek pişirme ve içme suyu ve yüzde 5 temizlik amacı ile kullanılıyor.
* Üç büyük şehrimizde ise çekilen kişi başı günlük ortalama su miktarının İstanbul için 189 litre, Ankara için 227 litre, İzmir için 173 litre olduğu tespit edildi.
TASARRUF İÇİN ÖNERİLER
1- Türkiye'de tüketilen toplam suyun yaklaşık yüzde 73'ü sulamada kullanılıyor. Yüzey sulama yönteminde yüzde 35-60, yağmurlama ve damla sulamada ise yüzde 5 ila 25 su kaybı meydana geliyor. Su kayıplarının önlenmesi için tarımsal üretimde yağmurlama veya damla sulama yöntemine geçilmesi öneriliyor.
2- Su tasarrufu yapılması gereken yer arasında park ve bahçeler de bulunuyor. Bu alanları sulamak için buharlaşmanın az olduğu sabah ya da akşamüstü saatlerinin tercih edilmesi önem taşıyor.
3- Bitkilerin sabah veya akşam saatlerinde sulanması, her defasında 112 litre, araç park alanını su yerine süpürge ile temizlemek 675 litre su tasarrufu sağlıyor.
4- Çimleri haftada 1-2 kez sulamak 3 bin 780 litre, yağmurlama sistemlerinin sızdırmazlık kontrollerinin yapılması ayda 2 bin 250 litre, akıllı havalandırma sistemleri de hava durumuna göre günde 180 litre su tasarrufu sağlıyor.
5- Atık su kullanmaya çalışacağız. Gri su dediğimiz atık suları en azından tarımsal sulamada kullanabiliriz. Tarımsal sulamada mümkün olabilir. Büyük şehirlerde biriktirme havuzları yaratarak park ve bahçelerin ihtiyacı karşılanabilir
6- Türkiye'deki su varlığının yüzde 73'ü tarıma harcanıyor. Bilim insanlarına göre; tarımsal faaliyetlerin yaygın olduğu havzalara ek su kaynakları sağlanmanın yanı sıra ekilecek ürün çeşitliği için de radikal önlemler şart. Özellikle; kuraklık tehlikesi altındaki tarlalarda mısır gibi bol su tüketen ürünler yerine buğday, arpa gibi ürünlere yönelinmeli.
7- Yerkürede görülen maviliklerin sadece yüzde 2,5’i tatlı su. Bu suyun da yaklaşık yüzde 70’i buzullar içinde saklı. Yani erişilebilir tatlı su miktarı, dünyanın toplam su varlığının yüzde 1’inden bile daha az. Deniz Suyundan faydalanmanın ivedi çözümünü bulmak zorundayız.
8- İnsanlarımıza su kaynaklarını kirletmeden kullanmaları bilinci yerleştirilmeli.
9- Tarımda suyun kullanımı, çölleşmenin önüne geçilebilmesi açısından kontrol altında tutulmalıdır.
10- Denizlerimizdeki ve iç sularımızdaki balık popülasyonlarımızın durumu yakından izlenmeli, bu konuyla ilgili Ar-Ge bütçeleri ve çalışmaları artırılmalıdır.
Meteoroloji Genel Müdürlüğünün Mayıs 2022 de çıkardığı Aylık Ziraii Bülten’de 1 Ekim 2021-30 Nisan 2022 dönemini kapsayan 2022 su/tarım yılı yağışları normaline göre %5,3 azalma, geçen yıl yağışlarına göre ise %21,2 artış göstermiştir. Türkiye geneli su/tarım yılı yağışı 408.9mm, normali 431.7 mm (1991-2020) ve geçen yıl aynı dönem su/tarım yılı yağışı 337.5 mm’dir. Yedi aylık kümülatif yağışlarda en fazla azalma %34 ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde gerçekleşmiştir.
Marmara Bölgesi Bölgenin su/tarım yılı yağışı 498.0 mm, normali 500.1 mm ve 2021 su/tarım yılı dönem yağışı 509.7 mm'dir. Yağışlar normali ve 2021 su/tarım yılı dönem yağışı civarında gerçekleşti.
Kış aylarının önceki yıllara oranlara kar yağışı şiddetini artırması sonrasında yağmurlu günler de İstanbul'u etkisi altına almış ve bu durum baraj doluluk oranlarına olumlu anlamda yansımıştı. Bahar aylarına girilmesiyle birlikte güneşin yüzünü göstermeye başlaması yeniden seviyeleri aşağı çekse de son veriler vatandaşlar tarafından merakla araştırılmaya devam ediyor. Son olarak 14 Mayıs 2022 İSKİ verilerine göre; İstanbul'un barajlarında ölçülen doluluk oranı az da olsa düştü ve 85.06 oldu.
Ülkemizde 96 adet barajların doluluk oranı %70’lerde olduğu düşünülmekte ve su tutmaya başlayan 20 ye yakın yeni baraj, sulama göleti bulunmaktadır.
Yakın gelecekte hava nasıl dalgalanırsa değişsin, atmosfere benzeri görülmemiş oranlarda ısı tutucu gazlar salmaya devam edersek, kuraklıktan kaynaklanan tehditler artmaya devam edecek. İklim değişikliğini yavaşlatmak ve en kötü etkileri azaltmak için şimdi harekete geçmeliyiz.
Yüzyılın sonuna kadar küresel ısınmayı 2 derece C yerine 1,5 derece C ile sınırlamak için somut adımlar atarsak, küresel su kıtlığı seviyesini ikiye katlamaktan kaçınabiliriz. Bu, 318 milyon insanın su stresine maruz kalmasını önleyebilir.
Ancak bazı sıcaklık artışları zaten kilitlendi, bu nedenle topluluklarımızı özellikle çiftçiler ve savunmasız nüfuslar artan su stresiyle başa çıkmaya hazırlamalıyız. Bu, büyük nehir kaynaklarından daha az su tahliyesi, daha az suya ihtiyaç duyan alternatiflere ürün geçişi, suyun yeniden kullanım politikalarını destekleme ve etkilenen bölgelerde kuraklık acil durum planlarını yürürlüğe koyma gibi stratejileri içerir.
Suyumuz ne zaman bitecek Tabloyu değiştiremezsek tarih belli...
Sevgi ve Saygılarımla,
Cihan FULSER
EMCC Accredited Coach & Mentor▪️Yönetici▪️
Danışman(İş Geliştirme, Marka, Satış ve Pazarlama)▪️
Kariyer, Yönetici, Yaşam Koçu
{Gisar YUHAKO}