65'den MASALLAR...
Develer tellal, pireler berber iken, Samsun sigarasının içinden odun çıktığı günlerde…
-İstanbul ile Ankara arasında alo diyebilmek için santrala adını yazdırıp altı saat beklediğimiz,
_Cep telefonunun sadece Kaptan Kirk tarafından kullanıldığı,
Sokaklarda ayı oynatıldığı,
Kalantorların Murat 124’e bindiği,
Anadol arabaların inekler tarafından yenildiğine inanılan,
-Salça sürülmüş ekmek dilimi yenilen dönemlerinde…
-Mutfak zeminlerinin muşamba
kaplandığı,
-Bakır tencere kalaylattığımız,
-Arap sabunu kokulu zamanlarda…
-Avaremu’yu ezberleyen kızlarımız Raj Kapoor’a hastayken,
-Vahi Öz’e güldüğümüz,
-Öztürk Serengil’in n’ayır n’olamazlı
yıllarda…
-Mesut Bahtiyar’dan şarkılar
dinlediğimiz,
-Cem Karaca’nın İzmir fuarını
zangır zangır salladığı,
-Özay Gönlüm’ün yaren’ini
tıngırdattığı,
-Yerli Elvis Erol Büyükburç’la kalipso kralı Metin Ersoy’un
gazinoları inim inim inlettiği,
-Metin Oktay’ın ağları deldiği,
-Neil Armstrong ay’a falan ayak
basmadı, hepsi Hollywood tezgâhı
diye iddiaya girilen,
-Kasetleri acayip kapışılan Arif
Susam’ın oo-ooo Recep bey de
burdaymış diyerek intizarı
çaldığı günlerde,
-Ümit Besen’in masasının ayağı
kırıkken, pantolonların paçası
bolken,
-Kastelli banker iken…
-Muavinli dolmuşçuların Orhancı-
Ferdici diye birbirini solladığı
arabeskli sabahların,
-Barış Manço’nun lambaya püf
dediği elektrik kesintili
akşamlarında, mum ışığının
gölgesinde parmaklarımızı eğip
bükerek duvarda tavşan yaptığımız,
-Yün fanilaları soba askısında
kuruttuğumuz,
-Killing okuduğumuz,
-Başka eğlencemiz olmadığı için
radyoda arkası yarın’lara kulak
kesildiğimiz,
-Martin Luther King yaşarken,
-Sadun Boro’nun kısmet’iyle dünya
turuna çıkmasına heyecanlanıp,
-Avanak Avni’yle tanıştığımız,
-Zübük’ün kaleme alındığı,
-Sütyenin bile nerdeyse porno
kabul edildiği,
-Halikarnas Balıkçısı’nın Bodrumlu
süngerci zannedildiği,
-otomobillerin arkasına bugün bile
hâlâ ne manaya geldiğini
bilmediğim STP’lerin yapıştırıldığı,
-Şehirlerarası otobüslerde
sigara içildiği,
-Damalı taksiler çağında…
-Keban bile yokken,
-İbrahim Tatlıses demirciyken,
-Nüfusumuz 40 milyon,
-Hababam öğrencileri
ilkokuldayken,
-Uyduruk tayyare MTA Sismik-1
Hora’nın uzay mekiği muamelesi
gördüğü teknoloji fukaralığında…
-Turnike atmayı Beyaz Gölge
dizisinden öğrendiğimiz,
-Polisimizi Komiser Colombo,
-Hukukumuzu Avukat
Petroçelli’den ibaret sandığımız,
-Kapı gibi adam McMillan’ın (Rock Hudson)aids’ten ölene kadar
eşcinsel olduğunu bilmediğimiz
hayal kırıklıklarında…
-Kunta Kinte gibi zenci olmadığı
halde, Isaura’nın neden köle
olduğunu anlayamadığımız,
-Oyun çeviren arkadaşlarımıza
"n’aber lan Ceyar" diye
seslendiğimiz,
-Saat kurup, sabahın kör
karanlığında kalkarak, uykulu
gözlerle Muhammed Ali’nin maçını
seyrettiğimiz, onunla birlikte
kelebek gibi uçup arı gibi
soktuğumuz masum
tiryakiliklerle..
-İstanbul’da basılan gazetelerin
ülkeye ertesi gün ulaşabildiği,
-Sadece TRT televizyonun var
olduğu,
-Bizim ahali akıl edemez diye
düşündüklerinden olsa gerek,
'televizyonunuzu kapatmayı
unutmayınız' diye uyarı yazısı
koydukları, necefli maşrapa
zavallılığında…
-Çamaşır makineleri merdaneliyken...
Ve, şimdi dönüp bakıyoruz geriye;
Wi-fi’larımız, iPad’lerimiz, akıllı telefonlarımız, çanak antenlerimiz yoktu ama, daha mutluyduk galiba..
Alıntı