İklim değişikliği ya da bir diğer adıyla küresel ısınma, karbondioksit gibi ısıyı tutan gazların atmosferde artmasıyla oluşan ve atmosfere salınan sera gazlarının neden olduğu düşünülen sera etkisi sebebiyle, dünya üzerinde yıl boyunca kara, deniz ve havada ölçülen ortalama sıcaklık değerinin artması nedeniyle dünya ikliminin değişmesidir. Günümüzde iklim bilimciler (klimatolog) küresel ısınmanın olduğunu kabul etmektedirler.
İklim değişiklikleri, bilimsel olarak klimatoloji dalına göre incelenen bir tür atmosferik ya da astronomik değişiklikler olarak kabul edilir. İklim sistemi, içsel ve insani etkilerle, Güneş'in periyodik aktiviteleri ve sera gazları gibi nedenlerle ortaya çıkar. Atmosferdeki sera gazlarının oranı, 1750'li yıllarda başlayan Sanayi Devrimi sonrasında ciddi bir artış göstermiştir.
İklim değişikliğinin meydana gelmesinde etkili olan faktörler birbirleriyle bağlantılıdır. Küresel iklim değişikliğinin nedenleri olarak atmosfer (hava), biyosfer (canlılık), hidrosfer (su), litosfer (yer kabuğu) ve kriyosfer (buz tabakaları ve donmuş sular) olarak tanımlanabilir.
Bu etkenler küresel iklim değişikliğinin nedenlerinden olarak kabul edilir ve dünyada yaşanan küresel iklim değişikliklerinin hepsinin insanlardan kaynaklandığını söylemek de yanlış olmayacaktır.
Küresel İklim Değişikliği insani fosil yakıtlar tüketimi, endüstriyel ve tarımsal gibi faaliyetlerinin sonucu olarak atmosferdeki miktarı ve yoğunluğu artan sera gazlarının neden olduğu küresel ısınmanın neden olduğu iklim değişiklikleridir.
İklim değişikliği kuraklık, çölleşme, yağışlardaki dengesizlik ve sapmalar, su baskınları, tayfun, fırtına, hortum vb. meteorolojik olaylarda artışlar gibi belirtilerle fark edilir.
Paris Anlaşmasına göre, Dünya'nın ortalama sıcaklığı en fazla 2 °C olmalıdır ve bunun için yapılması gereken birçok şey vardır. En önemlilerin başında ise fosil yakıt kullanımının bırakılması ve az et tüketmek bulunmaktadır.
İnsanoğlu yüzyıllardan beri yaptığı hatanın bedelini bugünlerde ödemeye başlamıştır. Hava gittikçe daha çok ısınıyor, buzullar eriyor, deniz suyu seviyesi yükseliyor, adalar su altında kalıyor, yağmurlar atıyor, fırtınalar ve kasırgalar daha ölümcül hale geliyor. Ama, bütün bunlara rağmen, kuraklık çok daha fazla yeri esir alıyor. Kısacası, dünyanın iklimi gözle görülür biçimde değişiyor.
1998’den beri son 1400 yılın en sıcak dönemlerini yaşıyoruz. İki yıl önce, Avrupa’daki sıcak hava dalgası yüzünden 40 bine yakın insan hayatını kaybetmiştir.
Küresel iklim değişikliği o kadar ciddi boyutlara ulaştı ki, dünyanın gelişmiş ülkeleri bunun için daha şimdiden önlem almaya başladılar.
Aslında iklim değişikliğine temelde, insanoğlunun kullandığı yakıtlar; bunun sonucunda ortaya çıkan karbondioksit ve diğer gazlar yol açıyor. Dünyamızın bir gün iyice ısınıp çölleşebileceği tehlikesi artık pek çok bilim insanı tarafından dile getirilmektedir. Uzmanlara göre iklim değişimini hızlandıran en önemli gelişmeyse sanayi devrimidir. 19. Yüzyılın sonuna kadar doğa olayları sonucu çeşitli iklim değişimleri yaşayan dünya, fabrika bacalarının birbiri ardına tütmeye başlamasıyla birlikte, eskisinden çok daha fazla ve çok daha hızlı ısınmaya başlamıştır.
Sanayi devrimi 1800’lerde başladıktan sonra sera gazları dediğimiz gazların belli başlılarından karbondioksit, metan gibi diğer gazların artışına neden olmuştur. Yapılan araştırmalar geçtiğimiz yüzyılda dünyanın ortalama 0,6 derece ısındığını kanıtlamıştır. Isınmaya neden olan zararlı gazların üretimi bu hızla giderse, yaşadığımız yüzyıl biterken bu sıcaklıklar ortalama 2 derece daha artacaktır. Aslında küçük gibi görünen bu sayılar, gerçekte dünya için büyük bir tehdit oluşturmaktadır.
İki derecelik sıcaklık artışının bizim için getirdiği en büyük tehlikelerden bir tanesi yağışın tipinde değişiklik olmasıdır. Yani kar yağışı daha çok yağmura dönecektir. Bu da bizim için çok büyük bir sıkıntı demektir. Dağlardaki karların ve buzulların erimesi, aynı zamanda deniz suyu seviyesinin de yükselmesine yol açmaktadır. Araştırmalar, geçtiğimiz yüzyılda deniz seviyelerinin 10-15 santimetre arasında yükseldiğini ve önümüzdeki yüzyılda da bunun 89 santimetreye kadar çıkabileceğini göstermektedir. Bu boyutta bir yükselme, ada ülkeleri ve kıyı şehirleri için ölümcül sonuçlar doğuracaktır.
Bildiğimiz Şile Yok olacak, İstanbul’un yaşanabilir kısmı %40’lara düşecektir. Bu yükselme içinde birçok zirai, biyolojik, kimyasal, maddesel zehir içeren kurşun, cıva vb. maddeleri suya nüfus ettirecek, kirlenen denizde canlı habitatın %80’i, Deniz avcılığının tamamı yok olacaktır.
Deniz seviyesindeki 10 santimlik yükselme, aslında 10 metrelik bir kıyı şeridinin yok olması anlamına gelmektedir. “Burun etkisi” denilen bu olay, deniz kenarında yaşayan toplam 100 milyon insanın yaşamını tehdit etmektedir. Ülkemiz için bu sayı direk olarak 2 milyon kişinin evsiz kalması anlamına gelmektedir.
Bu gidişle, birçok yerleşim bölgesinde su baskınları yaşanacak, kıyılardaki şehirler yok olacaktır. Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Hollanda, Bangladeş, Hindistan ve hatta Türkiye’nin de içinde bulunduğu pek çok ülke hızla yaklaşan bu tehlikeye karşı önlem almak zorundadır.
Denizlerdeki su seviyesinin yükselmesi Türkiye’nin kıyılarında da büyük sıkıntılar yaratacaktır. Eğer, deniz su seviyesi dikkate almadan kıyılar kullanmaya, kıyılara yol yapmaya devam edilirse bu 30- 50 yıl içinde büyük sıkıntılar yaratacaktır. Çünkü bütün dünya ülkeleri kıyılardaki kıyı arazı kullanımını tahmin edilen kıyı suyu yükselmesine göre düzenlemektedirler.
İngiltere’nin en son aldığı karar, kıyılardan geri çekilmek olmuştur. Kuzey Buz Denizi’ndeki buz tabakası küresel ısınma yüzünden son 10 yılda üçte bir oranında küçülmüştür. Bu hızda bir erime, 800 bin yıldır buzlarla kaplı Kuzey Kutbu’nun insan eliyle 80 yıl içinde yok olmasına neden olacaktır. Bu dev buzullar aynı zamanda güneş ışınlarını da yansıtmaktadır. Bunların yok olmasıyla okyanuslar daha çok güneş ışını emecek ve böylece denizler daha çok ısınacaktır. İşte, bu ısınmaysa her yıl belli dönemlerde yaşanan tayfunların daha da şiddetlenmesine yol açmaktadır.
Hadley Merkezi Yöneticisi Dr. Vicky Pope, tayfunlarla küresel ısınma arasında doğrudan bir bağ olduğunu savunmaktadır. Dr. Vıcky Pope, son 30 yılda Atlantik Okyanusu’nda meydana gelen tayfunların yoğunluğu ve şiddeti sürekli arttığını belirtmektedir. Dr. Pope, aynı zaman dilimi içinde deniz suyu ısısı da yükseldiğini, bir tayfunun oluşması için belli bir sıcaklık farkının oluşması gerektiğini, Okyanus üzerindeki soğuk havayla, sudaki sıcaklık arasında ne kadar büyük fark olursa, o tayfunun içinde barındırdığı enerji miktarının, yani tayfunun şiddetinin de o kadar büyük olduğunu ifade etmektedir. O yüzden, ısı arttıkça daha güçlü ve daha yıkıcı tayfunlar beklemektedir.
Hatta en son açıklanan Avrupa Birliği raporuna göre, Akdenizliler tatillerini Kuzey Avrupa’da yapacaklar. Önümüzdeki 50 yıl içinde, Akdenizliler için sıcaklık ve su kaynaklarındaki azalma büyük sorun olacak.”
Türkiye, Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC- Intergovernmental Panel of Climate Change) tarafından yapılan araştırmada, iklimin yaratacağı etkiler bakımından dünyadaki en riskli 5 bölge arasında yer almaktadır.
IPCC’nin 2002′de yayımlanan 5′inci Teknik Raporu’na göre, 1901-2000 yılları arasında Türkiye’de her 10 yılda sıcaklık 0,2 derece artmıştır. Yağışta da ortalama yüzde 10 oranında düşüş meydana gelmiştir. 2071-2100 yılları arasında da Samsun’dan Adana’ya bir hat çizildiğinde bunun batı kısmının 3-4 derece, doğu kısmının 4-5 derece ısınacağı tahmin edilmektedir.
Senaryolara göre, 2030′da Türkiye’nin büyük kısmı oldukça kuru ve sıcak bir iklimin etkisine girecektir. Sıcaklıklar da 2 ile 3 derece artacaktır. Deniz seviyesi de en kötü tahminlere göre, 2030′da azami 30, 2050-2100 yılları arasında da 100 santime kadar yükselebilecektir. Tabii bütün bunların da Türkiye’ye etkileri hiç de iyi sonuçlar doğurmayacaktır. Bilim adamlarına göre Türkiye, “kaybeden ülkeler” arasında yer alacaktır.
İklim kuşaklarının, yerkürenin jeolojik geçmişinde olduğu gibi, ekvatordan kutuplara doğru yüzlerce kilometre kayabileceğini, bunun sonucunda da Türkiye’nin, bugün Orta doğu ve Kuzey Afrika’da egemen olan daha sıcak ve kurak bir iklim kuşağının etkisinde kalabileceğini değişimler olabilir.
Küresel iklim modellerine göre, 2030′da Türkiye’nin büyük kısmı oldukça kuru ve sıcak bir iklimin etkisine girecektir. Sıcaklıklar kışın 2, yazın ise 2 ila 3 derece artacaktır. Bununla birlikte dünyada olduğu gibi Türkiye’de de özellikle gece sıcaklıklarında önemli artışlar şimdiden görülmeye başlanmıştır. Çünkü atmosfere salınan fosil yakıt atıkları, yeryüzünün soğumasını önleyen bir “battaniye” görevi yapmaktadır.
Özellikle büyük kentlerde, sıcak devredeki gece sıcaklıkları belirgin biçimde yükselecek; buda, havalandırma ve soğutma amaçlı enerji tüketimini artıracaktır.
Diğer Akdeniz ülkeleri gibi Türkiye için de en büyük sorun deniz seviyelerindeki yükselmeler olacaktır. Turistik plajlar ve yat limanları yükselen deniz suyu ile kullanılamaz hale gelebilecektir. Zengin kuzey ülkeleri daha sıcak hava şartlarına sahip olunca, Türkiye gibi sıcak ülkelere daha az seyahat edebilecektir. Ayrıca artan hava sıcaklıkları nem ile birleşince daha yüksek bunaltıcılığa neden olabileceği gibi, sağlık sorunları olan yaşlı turistlerin sayısında azalmalar olabilecektir.
Mevsimlik kar ve kalıcı kar-buz örtüsünün kapladığı alan ve karla örtülü devrenin uzunluğu azalabilecektir. Daha az kar yağışı ve çabuk erimeden dolayı, Uludağ gibi kış spor merkezlerinden daha kısa sürelerde yararlanılabilecek ya da bu merkezler hiç kullanılamayacaktır. Kar erimelerine bağlı olarak çığ sayısında artışlar görülebilecektir.
Akdeniz havzasındaki su seviyesinde 2030′a kadar 12-18; 2050 yılına kadar 14-38; 2100′e kadar da 35-65 santimlik yükselmeler beklenmektedir. Deniz seviyesinin yükselmesinin yaratacağı en önemli problemlerden biri de tuzlu deniz suyunun tatlı su kaynaklarını tehdit etmesidir. Tuzlu deniz suyu, nehirler ve yeraltı suları gibi, tatlı su kaynaklarını yok edebilecektir.
Ayrıca kıyı şeridinde ve deltalardaki tarım alanları kullanılamaz hale gelebilecektir. Türkiye’de en riskli yerler Seyhan, Ceyhan, Göksu, Patara, Eşen Çayı, Fethiye, Büyük Menderes, Küçük Menderes, Bakırçay ve Gediz gibi Akdeniz deltaları olacaktır. Kuş cenneti
ve benzeri milli parklar tahrip olabilecek, kuşların göç yolları ve konaklama yerleri değişecektir.
Kıyılarda su seviyesi yükseldiği zaman bütün yollar ve tesisler aynı Van Gölü’nün etrafında olduğu gibi bundan kötü bir şekilde etkilenecektir. Ürün üretimleri değişecek NASA’nın (Amerikan Ulusal Hava ve Uzay Ajansı) yaptığı bir araştırmaya göre, erozyonun şiddetlenerek devam etmesi ve etkili tedbirler alınmaması halinde, Türkiye’nin büyük bir bölümü 2040 yılında çöl olacaktır. Hükümetler arası İklim Değişikliği Panelinin 2000 yılı sonlarında açıkladığı rapor ise ülkemizin yer aldığı Akdeniz ve Ortadoğu bölgesinde kuraklık artışı ve tarımsal verimde düşüş öngörmekte, küresel ısınmanın zararlı etkilerini en önce ve en şiddetli biçimde yaşayabileceğimize dikkat çekmektedir. Aynı şekilde çölleşmeyle mücadele eylem planı verilerine göre düzenlenen Dünya Çölleşme Haritasında Anadolu, çölleşme tehlikesi derecesi “yüksek” ve “çok yüksek” sınıfına sokulmaktadır.
Deniz seviyelerindeki yükselme sahillerde erozyon etkisi yaratacaktır. Bu da bitki türleri ve topraklar üzerinde olumsuz bir etkiye neden olacaktır. Türkiye 13 bin bitki türüne ev sahipliği yapması nedeniyle zengin bir biyo çeşitliliğe sahiptir. Bunun özellikle tarım ve tıp alanında önemi çok büyüktür. Küresel ısınmanın etkisiyle Türkiye, zengin biyo çeşitliliğini kaybedecektir. Bitkiler ısınmanın etkisiyle kuzeye doğru hareketlenecek, göç yolları üzerinde kimyasallar kullanılarak tarım yapılan büyük tarlalarla ya da kentlerle karşılaşan bitki türleri bunları aşamayacaklarından dolayı yok olacaktır.
Tarım toprakları üzerinde hızlı kentleşme ve sanayileşme yaşanan Bursa, Sakarya ovaları, Çukurova, İzmir, Manisa, Kocaeli ve İstanbul, Türkiye’nin en hızlı çölleşen yöreleridir.
Küresel ısınma nedeniyle şu anki üretimi yapabilmek için yapılan hesaplamalara göre yüzde 40 daha fazla sulama yapılması gerekmektedir. Ancak su kaynaklarımızın zayıflamaya başlaması, nüfusun artması ve sıcaklıktaki artışla daha fazla içme ve kullanma suyuna ihtiyaç olması bunun mümkün kılmayacaktır. Türkiye’de bitkisel üretim miktarı yaşanacak kuraklıkla birlikte azalacaktır.
Yağışların kısa periyotta ve birden meydana geleceği düşünülürse, sık sık sel yaşanacağı da kaçınılmaz bir doğa olayı olacaktır. Yağıştaki bu olumsuzluklar özellikle pamuk üretimini kötü etkileyecektir. Bölgesel olarak uygun olsa da sert rüzgâr, yağış ve buna bağlı yaşanacak seller, ülkemizde pamuk üretimini önemli ölçüde sınırlandıracaktır.
Tarımsal ürün ihracatı içinde önemli bir yer tutan fındık da küresel ısınmayla birlikte daha kuzeye göç edecektir. Böylece Türkiye fındık üretimindeki tekel konumunu kaybedecektir. Özel iklim koşullarına ihtiyaç gösteren ve ülkemizde fındıktan da daha dar bir şeritte yetiştirilebilen çay da ülkemize getirildiği
Sulama, tuzlanma ve en önemlisi de su kaynaklarımızın zayıflayacağı ihtimali göz önünde bulundurulduğunda Türkiye’nin gelecekte şekerpancarı üretiminin de yetersiz hale gelecektir.
Küresel ısınma hayvanlarımızın et ve süt verimini de kötü etkileyecek, yetersiz beslenmeyi daha da artıracaktır. Gerek baklagiller gerekse petrolden sonra alımına en fazla döviz ödediğimiz yağlı tohumlu bitkiler de sulu tarım alanlarında yetiştirilebildiğinden küresel ısınma baklagiller ve yağlı tohumlu bitkiler üretimimizi de olumsuz yönde etkileyecektir. Bu durum ülkemizi gıdada dışa bağımlı hale getirecektir
İklimde görülecek sıcaklık artışı ile hastalık ve zararlılarda artış görülecek ve tarımsal üretimde daha fazla zirai mücadele ilacı kullanmak gerekecektir. Bu da toprak ve su kaynakları üzerinde kirlenmelere yol açacaktır.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ NASIL ÖNLENİR? ÇOK MU GEÇ KALDIK?
İklim değişikliğinin etkileri şimdiden tespit edilebilir durumda, ancak sıcaklıkların yükselmesine izin verdikçe daha da kötüleşecek. Şimdi başlayıp hızla harekete geçersek, iklim değişikliğinin en kötü etkilerinden bazılarını önlemek için çok geç değil; yapmazsak, daha fazla insan ölecek ve yaygın tür kaybı ve canlılar dünyasının yok edilmesinin yanı sıra neredeyse herkes daha düşük yaşam kalitesi yaşayacak.
Fosil yakıtlar (elektrik üretiminden, evlerimizin ısıtılmasından, büyük endüstriyel operasyonlardan, arabalardan, uçaklardan ve nakliyeden) başlıca emisyon kaynaklarıdır. İnekler ve koyunlar, güçlü bir sera gazı olan çok fazla metan gazı çıkarırken, gübre kullanımı bir başka sera gazı olan nitröz oksit üretir.
Aşırı hava olaylarının (sıcak hava dalgaları ve sel) artan sıklığı ve büyüklüğünün yanı sıra gıda kıtlığı ve gıda üretimi üzerindeki etkileri gibi iklim değişikliğinin etkilerini Türkiye'de şimdiden tespit ediyoruz; Dünyanın diğer bölgelerindeki iklim değişikliği, ithal ettiğimiz gıdaların bulunabilirliğini ve fiyatlarını da etkileyecek. Artan aşırı hava koşulları ve gıda ve su kaynakları üzerindeki zararlı etkiler, dünyanın bazı bölgelerini yaşamayı çok zorlaştıracak ve sonuç olarak iklim mültecilerinin yaşamak için başka yerler bulmaları gerekebileceğini göreceğiz.
Son araştırmalar, Atlantik Okyanusu'ndaki önemli akıntıların zayıfladığını göstermiştir. Atlantik akıntılarındaki ani değişikliklerin geçmişte iklimimizi etkilediğine dair kanıtlar var ve iklim modelleri artan sıcaklıkla birlikte Kuzey Atlantik akıntısının daha da zayıflayacağını tahmin ediyor ancak şu anda tamamen kapanmanın pek olası olmadığını düşünüyoruz.
Satın aldığımız şeyleri ne yediğimizi ne kadar ve nasıl seyahat ettiğimizi ve işe gidip geldiğimizi ve ne ürettiğimizi (ve nasıl) değiştirmek zorunda kalacağız. Tüm bunlar, toplumun her düzeyinde hızlı ve cesur eylem gerektirir, ancak bunu doğru yaparsak, yaşamlarımızı, refahımızı ve topluluklarımızı birçok yönden iyileştirebiliriz.
Evimde ve hayatımda ne yapabilirim?
Tek bir politika iklim değişikliğini sona erdiremez, ancak en etkili olanı, azalmayan fosil yakıt kullanımını hızla ortadan kaldırmak olacaktır
İklim değişikliği üzerinde büyük etkisi olan en yaygın şeyler şunlardır: uzun mesafeli veya sık uçuşlar; araba yolculuğu, et ağırlıklı diyetler; gazla ısıtma ve kömür veya gazdan elektrik; fosil yakıt şirketlerine yatırılan ve çok fazla atık yaratan (özellikle gıda, aynı zamanda giyim, plastik, elektronik cihazlar) para. Önemli olan, elinizden gelen her şeyi değiştirmek ve doğru olanı yapmanın daha kolay hale gelmesini talep etmektir.
Başkalarına ilham verebileceğinizi unutmayın, bu nedenle topluluk bahçeciliği, Perma Kültür ve paylaşma gibi alternatifleri kendiniz yaratmayı düşünün.
Çevresel ayak izinizin ne olduğunu öğrenin. Karbon emisyonlarının miktarı ve ailenizin yaşam tarzının sorumlusunuz. Ardından, size ve ailenize bunu azaltmak için önerilen yöntemleri uygulayın.
Zengin insanlar çok daha büyük bir karbon ayak izine sahiptir; bir Oxfam raporu, küresel emisyonların yaklaşık yarısından en zengin %10'un sorumlu olduğunu, küresel nüfusun en yoksul yarısının ise yalnızca yaklaşık 10'undan sorumlu olduğunu buldu.
Birçoğumuz için en faydalı şey daha az uçmak ama aynı zamanda yiyecek israfını azaltmak, daha az araba kullanmak (tercihen arabasız gitmek) ve daha fazla yürümek ve bisiklete binmek, enerji elde etmek. %100 yenilenebilir enerjiyi talep etmek ve uygulamak.
İklim için okul grevlerini başlatan Greta Thunberg, dünya liderleriyle konuşuyor ve bilim adamlarının bulgularına göre hareket etmelerini söylüyor ve bazıları dinliyor: onunla görüştükten sonra, Yedi yıl boyunca iklim eylemi üzerine AB Başkanı Jean-Claude Juncker AB'nin bütçesinin dörtte birini harcayacağına söz verdi.
Bitkisel ve hayvansal üretim materyallerinin kuraklığa adaptasyonu üzerinde önemle durulmalıdır.
Zirai mücadele ilaçlarının kullanımı yakından izlenmelidir.
Küresel ısınmanın olumsuz etkilerinden en fazla etkilenecek Akdeniz kuşağında yer alan ülkemizin bu tehlikeyi en hafif şekilde atlatabilmesi açısından tarımımız, denizlerimiz, su kaynaklarımız ve topraklarımızın çalışmalarına derhal başlamalıdır.
Su tasarrufu, çevre kirlenmesi, geri dönüşüm konuları sürdürülebilirlik felsefesiyle tüm halkın bilinçlenmesi ve doğa korumaya katılımının sağlanması gereklidir.
Üniversite dahil olmak üzere her yaşın bilincine göre sürekli iyileştirme modelleri ile proje ve planlar asıl dünyanın sahibi gelecek kuşaklara vizyon amaç olarak sunulmalı öğretilmelidir.
Küresel iklim değişikliğine sebep olan faktörlerden birisi de tarım yerine tercih edilen alternatifler olarak ifade edilebilir. Ağaçların kesilmesi ve toprakların ilaçlanması gibi eylemlerin de çevreye karşı son derece olumsuz etkiler oluşturduğu bilinmektedir. İnsanların yediği, çalıştığı, yaptığı birçok şey iklim değişikliğini meydana getirdiği ve tetiklediği için burada en önemli pay yine insanlara düşmektedir.
Ezcümle dersek Sonuç olarak nihayetinde;
Umarım canınızı sıkmayı başarabilmişimdir. Sığ ve günlük politikaların derdine düşmüş çıkar ve güç dünyasının esiri olmuş insanoğlu bu gerçeklerle karşılaştığında aynı vurdumduymazlığı yapamayacaktır.
Vandalizm, Şiddet, Hukuksuzluk artacak, Küresel boyutta güç savaşları başlayacaktır. İnsanoğlu açlık, susuzluk, kıtlık, kuraklık, doğa ve çevre felaketleriyle yalnız kalacaktır. Bazı ülkeler yok olurken, bazı topluluklar göç etmeye başlayacak dünyanın popülasyonu ve demografikasyonu değişikliklere uğrayacaktır.
Gerçekleri konuşmazsak bilimkurgu senaryosu gibi gelen felaket filmlerinin konuları ile yüzleşeceğiz. Hatta ve hatta bazı ülkelerin sırf nüfus dengelemesi ve karbon ayak izinin azalımı için biyolojik ve kitle imha senaryolarıyla dünyada egemen güç ve kalıcı yaşayanlar olarak hareket etmek istediklerini duyuyor ve gözlemliyoruz.
Ülkemizin tüm bu bilinçle tüm yakın çevre paydaşlarıyla halkıyla ve komşularıyla fark yaratıp güçlü ve entegre bir şekilde hareket etmesi örnek teşkil etmesi liderliği sürüklemesi dünyanın gidişatı ve geleceği için daha hayırlı olacağı muhakkaktır.
Biz değişmez ve değiştirmezsek 500 yıldır devam eden kolonileşme ve sömürgeleşme çabaları ile dünyayı dizayn edenlerin iki ellerinin arasında merhametlerine safça sığınmak zorunda kalırız. Bunun yerine öncelikle Tanrının sonra tarihimizden güçle adalet ve hakkın inayetine sığınıp, doğruları yaparak dünyanın geleceğine yön versek daha iyi olmaz mı?
Sevgi ve Saygılarımla,
Cihan FULSER
EMCC Accredited Coach & Mentor▪️Yönetici▪️
Danışman(İş Geliştirme, Marka, Satış ve Pazarlama)▪️
Kariyer, Yönetici, Yaşam Koçu
{Gisar YUHAKO}