Çevrenizde konuşulanları duyamıyor, fısıltıları ve pes sesleri eskisi gibi takip edemiyorsanız sorununuz “işitme kaybı” olabilir. İster ani, ister yavaş gelişsin bu sorunu yaşayan herkesin nedenin ortaya çıkması için bir uzmana başvurması gerek. İşitme kaybını sadece ilerleyen yaşların doğal bir gereği olarak görmeyin. 20’li yaşlardaki gençlerde, orta yaştaki kadınlarda ve hamilelerde de sık karşılaşılıyor.
“Eyvah duyamıyorum!” diyenlerdenseniz işitme kaybı sorunuyla karşı karşıya olabilirsiniz. İşitme kaybı, bazen hızlı bazen de yavaş ilerleyerek ortaya çıkan bir sorun. Birbirini takip eden 3 frekansta yüzde 30 veya daha fazla oranda duyusal sinirsel tipte duyma kaybı ani işitme kaybı olarak değerlendiriliyor. İstanbul Florence Nightingale Hastanesi, Kulak Burun Boğaz Bölümü’nden, Prof. Dr. Mehmet Tınaz sadece ani işitme kayıplarını değil daha yavaş ilerleyen işitme kayıplarından olan otoskleroz hastalığının nedenleri ve tedavisini de anlatıyor.
ÇOK FAKTÖRLÜ HASTALIK
Virüs enfeksiyonları, travmalar, damarsal sorunlar, tümörler ve iç kulak hastalıkları duyamama nedenleri arasında bulunuyor. Ani işitme kayıplarının yılda 100 binde 5-20 oranında bildirildiğine ve büyük kısmının kayıt dışı olduğuna dikkat çekiliyor. Bazı hastalar tıbbi olarak değerlendirilmeden kendiliğinden de iyileşebiliyor. Kadın ve erkeklerde görülme sıklığı eşit olan bu sorunda iki taraflı görülme sıklığının yüzde 1-2 dolaylarında olduğu belirtiliyor. Ortalama görülme sıklığı 40-54 yaşlar arasında daha yüksek olsa da ani işitme kayıplarına tüm yaş gruplarında rastlanması hastalığın çok faktörlü olduğunu gösteriyor.
HASTA HİKAYESİNE DİKKAT!
Ani işitme kaybının gerçekleştiği kişilerin, kulak burun boğaz branşı açısından çok acil olarak değerlendirilmeleri gerekiyor. Hastanın zaman geçirmeden değerlendirilmesi, tanısının konması ve tedavisinin erken başlaması, işitmenin geri gelmesi için iyileştirme faktörü olarak görülüyor. Değerlendirmede ilk hedefin, ani işitme kaybının tanımlanabilir nedeninin ortaya konması olduğu belirtiliyor. Hastanın hikayesi, işitme kaybı için bazı risk faktörlerine işaret edebiliyor. Laboratuvar ve görüntüleme çalışmaları ile işitme testleri ise tanıya götürmeyi kolaylaştıran uygulamalar arasında yer alıyor.
TEDAVİYE HEMEN BAŞLANMASI GEREKİYOR
Damar genişletici ajanlar, iç kulağa gelen kan akımını artırarak iç kulağın oksijenlenmesini sağlıyor. Virüslere karşı kullanılan ilaçlar ise virüslerin etken olduğu düşünülen durumlarda kullanılıyor.
Oksijen tedavisi, iç kulak oksijen gerilimini artırarak etki gösteriyor. Bu tedavilerle ilk 7-10 gün arasında yanıt alınamayan vakalarda orta kulağa direkt olarak enjeksiyon yapılabiliyor.
Basınç travması varsa ve uygulanan muayene ve tetkik sonuçları orta kulak ve iç kulak arasında bir yol açıldığı teşhisini gösteriyorsa (bu teşhisin konulmasının çok zor olduğu belirtiliyor) cerrahi müdahale gerekebiliyor. Tedavi sonucunda hastaların yüzde 60'ının iyileştiğine dikkat çekiliyor. 15 yaşından küçük, 65 yaşından büyük hastalar ile denge merkezi bozukluğuyla birlikte görülen derin işitme kayıpları olan hastaların tedaviden yarar görme oranı düşük bulunuyor.
ANORMAL KEMİK DOKUSUNUN HASTALIĞI
Otoskleroz ise orta kulaktaki üç adet kemikçikten (çekiç, örs, üzengi) biri olan üzengi kemikçiği etrafında, anormal kemik dokusu oluşmasıyla karakterize, ilerleyici bir hastalık olarak tanımlanıyor. Bu sorunun varlığı hareketsizlikle sonuçlanıyor. Oysa işitmenin sağlıklı bir şekilde sağlanabilmesi için üzengi kemikçiğinin serbestçe hareket edebilmesi gerekiyor. Normal bir kulakta, ses dalgaları kulak kepçesinden dış kulak yoluna yönlenerek kulak zarına çarpıyor. Kulak zarında oluşan bu titreşim, sırasıyla zarın hemen iç yüzeyine komşu olan ve orta kulakta bulunan çekiç, örs, üzengi kemikçiklerine iletiliyor. Üzengide oluşan hareket, iç kulakta bulunan sıvılarda dalgalanmaya neden oluyor. Böylece iç kulakta bulunan, “dış tüysü hücre” adı verilen duyusal hücreler uyarılıyor ve işitme siniri ile merkezi sinir sistemindeki daha üst merkezlere iletim sağlanıyor. Prof. Dr. Mehmet Tınaz, otosklerozun en çok orta yaş kadın grubunu tehdit ettiğine dikkat çekiyor.
OTOSKLEROZ EN ÇOK KİMLERDE GÖRÜLÜR?
*Beyaz ırkta toplumun yüzde 10’u otoskleroz hastalığından etkilenmekte, orta yaştaki kadınlar en riskli grubu oluşturmaktadır.
*Otosklerozun tipik semptomu olan yavaş ilerleyen işitme kaybı 15 - 45 yaş arasında herhangi zamanda ortaya çıkabilir.
*Sıklıkla 20’li yaşlarda başlar.
*Hem kadınlarda hem erkeklerde görülebilir.
*Bilinmeyen nedenlerle gebelik döneminde kadınlarda hastalık daha hızlı şekilde ilerleyerek işitme kaybının belirginleşmesine neden olabilir.
*Otoskleroz olgularının yaklaşık yüzde 60’ında genetik bir yatkınlık bulunmaktadır.
*Ebeveynlerinden birinde otoskleroz olan bir kişinin aynı hastalığa yakalanma riski ortalama yüzde 25 oranındadır. Eğer iki ebeveynde de aynı sorun mevcut ise bu oran yüzde 50’ye yükselir.
EYVAH DUYAMIYORUM!
En sık görülen belirtinin yavaş ilerleyen işitme kaybı olduğu belirtiliyor. Bu sorunda hastalar sıklıkla pes sesleri ya da fısıltıyı duymadıklarını dile getiriyorlar. Diğer şikayetler arasında; Baş dönmesi, denge problemleri ya da “tinnitus” olarak adlandırılan kulakta çınlama ya da uğultu duyma bulunuyor. Bu belirtileri olan kişilerin zaman geçirmeden bir kulak burun boğaz uzmanına başvurması öneriliyor. Muayene sonrası kişiden işitme testleri isteniyor. İşitme testi sonucunda düşük frekansları tutan iletim tipi işitme kaybı, ses dalgalarının orta kulaktan iç kulağa iletilmesinde problem olduğunu gösteriyor. Bu noktada muayene ve işitme testi sonuçlarına dayanarak kişiye “otoskleroz” ön tanısı koyuluyor.
TEDAVİDE NELER YAPILIYOR?
Otoskleroz hastalığının günümüzde en etkin tedavisinin cerrahi olduğu belirtiliyor. Cerrahi ile hastalığın ilerleyişi durdurulup işitme tamamen normal seviyeye getirilebiliyor. KBB uzmanlarınca yapılan bu operasyona “stapedektomi” adı veriliyor. Genel durumu operasyon için uygun olmayan hastalara işitme cihazı kullanılması önerilse de işitme cihazının hastalığın ilerleyişini durdurmadığının bilinmesi gerekiyor. Diğer taraftan “Sodium fluorid” kullanılmasının hastalığın seyrini yavaşlattığına dair verilere rağmen bunun işitme kaybını geri döndürmediğine dikkat çekiliyor.
YÜKSEK BAŞARI ORANINA SAHİP AMELİYAT
Genellikle genel anestezinin tercih edildiği operasyonda, cerrahi mikroskop kullanılarak dış kulak kanalından orta kulağa ulaşılıyor ve hareketsiz hale gelmiş olan üzengi kemikçiği kısmi olarak çıkarılıp yerine bir protez yerleştiriliyor. Bu protez sayesinde orta kulak kemikçiklerinin titreşimi yeniden iç kulağa iletilebilir duruma getirilip işitmede iyileşme sağlanıyor. 1956 yılından beri uygulanmakta olan tekniğin başarı oranının yüzde 90’ın üzerinde olduğu, nadir olarak (yüzde 1) cerrahi sonucunda işitmenin kötüleştiği belirtiliyor. Hastaların yüzde 80’inde otoskleroz her iki kulağı da etkiliyor. Bu hastalarda sağ ve sol kulak ayrı seanslarda ameliyat ediliyor ve işitmesi kötü olan kulağa öncelik veriliyor. Bir kulak ameliyat edildikten sonra diğer kulak için en az 3 ay beklemek gerekiyor.
Kaynak.Habertürk