"Yeşil Şehirler", 5 Haziran Dünya Çevre Günü'nün temasıdır. Ülkemiz orman olarak zengin sayılmaz.
En büyük Şehrimiz İstanbul 20 milyona yaklaşan nüfusuyla Avrupa büyük şehirleri arasında sonuncu sıradadır %2.2 ile. Aktif Yeşil Alan ne demektir derseniz; Kentte halka açık yeşil alanlar anlamına gelir. Bu alanlar, park, bahçe ve piknik alanları ile kent ormanlarını kapsar. Mezarlık ve ormanlar, faydalanılabilir alan kavramı kapsamına girmez.
Şile ise İstanbul’un kişi başına 750m2 ile en yeşil ilçesidir. İstanbul’daki bazı belediyelerin kendi açıklamalarına göre kişi başına düşen yeşil alan miktarı metrekare olarak şöyle: Şişli: 3.9, Kadıköy: 2.8, Beyoğlu: 3.2, Bakırköy: 10, Üsküdar: 8.2, Beşiktaş: 10, Sarıyer: 10, Fatih: 6.8, Sultangazi: 5, Üsküdar: 8.2, Beylikdüzü: 9, Esenler ve Zeytinburnu: 1 Olması gereken nominal rakam %15’tir.Ancak bunu şehir içinde söyleyemeyiz. Yeşil alan ile Doğal çevre içinde şehirleşme bambaşka olgulardır. Belediyeler kişi başına şu kadar m2 yeşil alanımız var diye övüne dursun biz daha reel somut gerçeklerden bahsedelim isterseniz.
Yeşil alan yapay ve taşıma sistemli su kaynaklarını da sistemin içinde destekleyerek götürmeniz gereken bir yeni nesil modern yapı ve şehirleşme türüdür. Neden bu oranlarımız düşük kaldı derseniz; dikey şehirleşmelerde zaten insanları toplu bir yaşam alanına hapsetmiş iken şehrin yatay yerleşiminden uzaklaşıldığı için yol, hizmet, yeşil alanların daha çok gözükebileceği yanlış algısıdır. Bu dikey yaşam belediyelerin hizmet ve lojistik anlamda tasarruf sağladığı varsayımıyla özellikle 1920’lerden sonraki sanayii devriminde gettolaşmaların yeni çağdaş versiyonu olarak tanımlanmıştır.
Gelişmiş ülkelerde örneklemler ise bunun tamamen zıttı devam etmekte ve downtown denen şehir merkezlerinin sadece hizmet, eğitim, iş, çalışma, lojistik, yönetim, eğlence, alışveriş gibi konularda kullanılmasıyla ortaya çıkmıştır. Şehirlerin hemen yanında banliyö (Suburban) diye tabir edilen yaşam alanları oluşmaktadır.
Bu alanlar yatay olup geniş bir yaşam alanı insanlara sunmaktadır. Buna rağmen Doğal çevre ile şehirleşmenin örneklerini batı ülkelerine gittikçe gözlemleyebilirsiniz. Şehirler sanki doğanın içine izole ve dost bir şekilde yerleşmiştir. Bu şehirlerde özellikle sulama yapmak için kaynak kullanımı minimum seviyededir.
Dünyanın en yeşil başkenti diye doğal anlamıyla adlandırılan şehirlerin başında Kishinev (Moldova) gelmektedir. Moskova (%54), Singapur (%47), Sydney (%46), Viyana (%45,5), Shenzhen (%45), Hong Kong (%40), Stockholm (%40), Madrid (%35), Roma (%34.8), Londra (%33), İstanbul ise %2.2'nin altındadır.
Peki Bir şehrin diğer bir şehirden daha yeşil olduğunu nasıl anlarız? Bu soruya cevap ararken, aklınıza sadece geri dönüşüm programları, bisiklet yolları, yeşil alanlar geliyorsa yanılıyorsunuz.
Dünyanın en yeşil on şehri listesinde aşağıda belirteceğim isimlerin yer almasının nedeni, bu şehirlerin küresel ısınma ile en üst düzeyde mücadele ediyor olmalarıdır. Bu şehirler sadece yeşil şehir olduklarını söylemiyorlar, aynı zamanda dünyadaki diğer şehirlere de yol gösteriyorlar. Bu şehirler yenilenebilir enerjileri kullanıyorlar; yeşil yaşam tarzını örnekleriyle insanlığa sunuyorlar.
Çevrenin korunması için yeşil yasalar belirliyorlar ve yeşil toplumlar yaratmak için yenilikçi stratejiler uyguluyorlar. İsterseniz Gelin bir bakalım:
REYKJAVİK, İZLANDA: Greenuptown.com’da yer alan dünyanın en yeşil şehirleri listesinde ilk sıra İzlanda’nın başkenti Reykjavik’e ait. Yenilenebilir enerjiler şehrin toplam enerji ihtiyacını karşılıyor. Jeotermal faaliyetlerin tamamı yenilenebilir temiz enerjiye dönüştürülmüş durumda. Reykjavik,elektrik, sıcak su ve ısınma için ihtiyaç duyduğu enerjiyi jeotermal kaynaklardan ve hidro enerjiden elde ediyor. 2050 yılında ise fosil enerji kullanımının tamamen sıfırlanması hedefleniyor.
BRİSTOL, İNGİLTERE: Bristol, sadece İngiltere’nin değil, Avrupa’nın da en yeşil şehri ilan edildi. Her ne kadar turistik bir şehir olarak tanınmasa da Bristol aynı zamanda dünyanın en yeşil ikinci şehri konumunda. Şehirdeki ulaşım ve enerji yatırımları gerçekten etkileyici bir düzeyde. 2020 yılına kadar enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji projeleri için 300 milyon Euro yatırım yaptılar. Bu arada şehrin CO2 emisyonları da 2005’ten bu yana, ekonominin hızla büyümesine rağmen, gerilemeye devam ediyor.
PORTLAND, OREGON: Dünyanın en yeşil üçüncü şehri ABD’den. Yeşil şehri olmayı başaran Portland şu sıralara doğaya odaklanıyor. Yerel halk, yerel olarak üretilen ürünleri tüketmeye özen gösteriyor. Geri dönüşüm, LED sertifikalı binalar da şehirde odak noktası olan konuların başında geliyor. Oregon’un en büyük şehri olan Portland’da yenilenebilir enerji kullanımı diğer şehirlerden yüzde 20 daha fazla. Bu arada San Francisco gibi, Portland da, plastik torba kullanımını yasaklayan ilk şehirlerden biri oldu. Portland aynı zamanda ABD’deki en fazla bisiklete binilebilecek yolu olan şehir konumunda.
SAN FRANCİSCO, KALİFORNİYA: San Francisco her zaman Kuzey Amerika’nın en yeşil şehirlerinden biri olmuştur. Bunun birçok nedeni var. Öncelikle San Francisco ABD’de plastik torba kullanımını yasaklayan ilk şehir. İkincisi, şehir 2009 yılında uygulamaya koyduğu geri dönüşüm program ile yüzde 77 oranında atık azalımı sağladı. Şehir “sıfır atık” hedefinin mümkün olduğunu kanıtladı. Bu konuda halka eğitim verildi.
VANCOUVER, KANADA: Vancouver, Kanada’nın en yeşil şehri. Vancouver, temiz teknoloji innovasyonları açısından çok önemli bir merkez. Örneğin şehir içinde güneş enerjisi ile çalışan çöp öğütücüleri görmek mümkün. Bunların her biri standart bir çöp kutusu büyüklüğünde fakat beş kat daha fazla çöp alabiliyor. Bu da daha az çöp arabası, düşük karbon emisyonu ve çok daha fazla yenilenebilir enerji kullanımı anlamına geliyor.
MALMÖ, İSVEÇ: İsveç’teki en büyük üçüncü şehir olan Malmö metropol sürdürülebilirliği açısından iyi bir örnek oluşturuyor. Bunun nedeni şehrin yenilenebilir enerji çözümlerini desteklemesi. Malmö, dünyanın en büyük üçüncü rüzgâr enerjisi parkına sahip. Malmö’nün en büyük hedefi ise tüm şehir faaliyetlerinin önümüzdeki beş yıl içinde tamamen yenilenebilir enerjilerden karşılanması. Malmö içindeki Western Harbour bölgesi, enerji ihtiyacının yüzde 100’ünü güneş, rüzgâr ve hidro enerjiden elde edebilir konuma gelmiş durumda. Bölgede aynı zamanda organik atıklardan üretilen bioyakıtlar kullanılıyor. Binalar sürdürülebilir malzemelerden inşa ediliyor ve enerji verimliliği dikkate alınarak tasarlanıyor. Malmö’de çöpler vakum sistemi ile toplanıyor ve bu sayede çöp kamyonları kullanılmıyor.
FREİBURG, ALMANYA: Freiburg’un en büyük özelliği otomobil kullanımı en az şehirlerden biri olması. Bu inanılmaz olsa da gerçek. Dünyanın her ülkesi trafik sorunu yaşarken ve fosil yakıtla çalışan otomobil sayısı her geçen yıl artarken, Freiburg geleneksel bir “Ortaçağ” şehri kalmayı başarmış. Freiburg’un bir diğer özelliği de sadece konutların değil, okulların, kiliselerin ve devlet binalarının çatılarında yer alan solar güneş panelleri. Şehrin hedefi solar enerji üretimini artırmak ve 2030 yılına kadar karbon emisyonlarını yüzde 40 oranında azaltmak.
KOPENHAG, DANİMARKA: Kopenhag’ın Avrupa Yeşil 2.Başkenti unvanını almasının en önemli nedeni hükümetin ve vatandaşların temiz ve sağlıklı bir çevre yaratmak adına yaptıkları çalışmalar ve sahip oldukları kararlılık. Kopenhag, eko innovasyon ve sürdürülebilir hareketlilik, yeşil ekonomiler için bir rol model oluşturuyor. Şehir, sürdürülebilir istihdam konularındaki çalışmalarıyla da ön plana çıkıyor. Kopenhag yeşil büyümenin gelişmesi için şirketlerle, üniversitelerle ve çeşitli kuruluşlarla birlikte çalışıyor. Bisiklet kullananlar için dünyanın en pratik şehri olmayı hedefleyen Kopenhag,
2015’e kadar, nüfusunun yüzde 50’sinin işyerine ve okula gitmek için bisikleti tercih etmelerini de hedeflemişti.
STOKHOLM, İSVEÇ: İsveç’in başkenti ve en büyük şehri olan Stokholm, 2010 yılında sürdürülebilirlikteki kararlılığı sayesinde Avrupa 3.Yeşil Başkenti unvanını aldı. Stokholm’ün çevresel duyarlılığı 1960’lı yıllarda başladı ve sulak alanları temizlemek üzere kampanyalar başlatıldı. Bugün nehirlerin tamamı tertemiz durumda ve her bir nehirde somon tutulabiliyor. Stokholm şehir sakinlerini bisiklet kullanmaya, doğal üretilen gıdaları tüketmeye, karbon emisyonlarını azaltacak bir yaşam tarzı benimsemeye özendiriyor. Şehrin yüzde 30’u yeşil alandan oluşuyor. Çöpler çöp kutularına atılmak yerine sokaklarda bulunan borular vasıtasıyla direkt çöp arıtma tesislerine gönderilip ayrıştırılıyor.
OSLO, NORVEÇ: Oslo, yeşil kalmayı ve yenilikçi sürdürülebilir yöntemleri uygulayabilen bir şehir. Oslo, sürdürülebilirlik çalışmalarına çok erken başlayan şehirlerden birisi. CO2 salınımı açısından diğer büyük Avrupa şehirlerine kıyasla çok daha başarılı bir düzeye ulaşan Oslo’da, enerji verimliliği alanında şehir sakinlerinin iş birliği ile hükümet destekleri önemli bir rol oynuyor. Şehirde okul öğrencilerinin %85’I okula giderken bisiklet kullanıyor. Kamu taşımacılığında ise hidro enerjiden faydalanılıyor.
Bu konular aslında Belediyecilik alanında büyüyen ve gelişen proje şehirlerden biri olan İstanbul’un kaotik çözümsüzlüğünü gözler önüne seriyor.
Peki başarılarımız yok mu derseniz haksızlık etmemek adına bugüne kadar hükümetlerin desteği ile Orman Genel müdürlüğünün katkılarından bahsetmemek haksızlık olur.
Dr. Sabit Tuncel beyin çok eski bir raporundan hareket edersek;
2004 yılı sonu itibariyle orman amenajman planlarından derlenen orman envanter bilgilerinin değerlendirilmesi ile elde edilen sonuçlara göre, genel ormanlık alanımızın büyüklüğü 21,18 milyon hektar olarak saptanmıştır. Bu da ülkemizin ormanlık alanının ülke genel toplam alanının %27,2′ sini oluşturduğunu göstermektedir.
Peki 2004’ten sonra nasıl bir yol izledik derseniz başarı burada gözükmektedir. Son 17 yılda 4 milyardan fazla fidanı toprakla buluşturmuşuz. Bu kişi başı 50 ağaca tekabül etmektedir.
“2023 hedeflerimizden biri orman alanlarımızı toplam alanın yüzde 30'una çıkarmaktır.” Diyerek İklim zirvesinde sunum yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan hedeflerimizi göstermiştir.
Tarım Orman Dergisinin Kasım Aralık 2021 sayısı da bu konuyu destekler niteliktedir:
Türkiye'de ormanlık alanın ülke genel alanına oranı yüzde 29,4, bu da 22 milyon 933 bin hektar alana tekabül etmekte, diğer alanlar diye kabul edilen alanlar (ağaçsız orman toprağı, yayla, bozkır, kayalık taşlık araziler, kum, bataklık, ziraat, iskân, mezarlık, ocak, mera, su alanları, izin verilmiş tesisler vb. alanları kapsar) ise yüzde 70,6 ve 55 milyon 71 bin 644 hektar alan. Ülkemiz Küresel Orman Kaynakları Değerlendirmesi (FRA) 2020 raporuna göre ormanlık alan bakımından 2015 yılında dünyada 46. sırada yer alırken, 2020 yılında 27. sıraya yükselmiştir.
Bir başka deyişle onca emek onca çaba 4 milyar ağaç 17 yılda ekerek ülkemizin %2,2’sini ağaçlandırmışız. Elbette kesilen yaşlı ağaçlar, endüstriyel orman arazileri ve orman yangınları sonucu kayıpları da düşünmek gerekiyor. Ancak bu çaba ve emeklerin önünde kuraklık sorunsalı ile yüzleşecek bir ülkede halkın, kamuoyunun, şirketlerin, sosyal sorumluluk zincirindeki tüm paydaşların daha çok dikkatini çekmesi gerekir. Milletçe uyanış ve yardım alarmına geçmek en doğrusudur.
Peki Dünya Çevre Gününe geri dönüp kısaca bu süreci anlatmaya çalışalım isterseniz:
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 1972'de kurulan bu yıllık etkinlik, çevre sorunlarını vurgulamak, dünya çapındaki insanları sürdürülebilir ve adil kalkınmaya katılmaya ve çevre bilincini
teşvik etmeye yönelik oluşturulmuştur. Haziran ayının ikinci haftası ise eğitim kurumlarında ve çeşitli kurumlarda “Çevre Koruma Haftası” olarak kutlanır. Çevresel kaygılara karşı tutumları değiştirmede toplulukların önemi çok büyüktür.
Yollar ve binalar, doğal arazi örtüsünün yerini aldığında, kentsel hava sıcaklıkları, çevredeki kırsal alanların sıcaklıklarını 41ºF (5ºC) kadar aşabilir. Şehirlerde yeşil alanların oluşturulması veya korunması bu ısı adası etkisini azaltabilir. Kentsel ortamlardaki yeşil alanlar ayrıca oksijen üretir, karbondioksiti emer ve hava kalitesini artırır; yağmur suyu kontrolü sağlamak ve kentsel vahşi yaşam için yaşam alanı sağlar. İyi yönetilen kentsel yerleşimler, çevre üzerindeki etkilerini sınırlayarak ve sağlıklarını iyileştirerek artan kentsel nüfusu destekleyebilir. Ulusal ve yerel politikalar israfı önleyebilir, korumayı teşvik edebilir ve sürdürülebilir çözümleri teşvik edebilir.
Bu faaliyetler arasında kurşun zehirlenmesinin önlenmesi, astımın kontrol altına alınması, doğal ve teknolojik afetlerin sağlık üzerindeki etkisinin azaltılması, toksik maddelere maruz kalmanın azaltılması, radyasyon veya radyoaktif maddeler içeren acil durumlara hazırlık, çevresel halk sağlığı takibi ve maruziyetleri belirlemek için laboratuvar testlerinin kullanılması yer almaktadır
Bu yıl, Doğa ile Uyum İçinde Sürdürülebilir Yaşama odaklanılıyor “Sadece bir dünya var. Birlikte, onu koruyabiliriz.” hashtagi ile Birleşmiş Milletler Yılın vizyon sloganını belirledi bile. #OnlyOneEarth
Doğanın temizliği ve dengesinin bozulmaması insanların ve tüm canlıların yaşamı için hayati öneme sahiptir. Doğal afetler dediğimiz olayların hepsi olmasa da bir kısmı doğal hayatın dengesinin bozulmasının bir sonucudur. Deprem, sel, fırtına, kuraklık ve daha birçok örnek verebileceğimiz olaylar eski dönemlerinde insanları korkutmuş ve bu olaylar çeşitli inançlara özgü mitolojik karakterlerle ilişkilendirilmiştir. Yapılan resimler ya da yazılan metinler sayesinde “doğaüstü” olarak adlandırılan olayların bilgisine ulaşılabilmektedir.
Uzun zamandır tüm dünyanın gündeminde olmasına rağmen gerekli önlemlerin yeterince alınmadığı küresel ısınma ve iklim değişikliği sorununu ele alan sanatçılardan biri de Néle Azevedo’dur. 2009 yılında Berlin Konser Salonu’ndan sergilenen ve 1000 adet 20 cm büyüklüğünde buz heykelden oluşan enstalasyonu “Eriyen İnsan” (Melting Man) ile küresel ısınmaya ve büyük felaketlere dikkat çekmiştir. Yaklaşık olarak 30 dakika içinde eriyerek suya dönüşen bu çalışma izleyen süreçte dünyanın farklı yerlerinde birçok kez tekrarlanmıştır.
Dünya Çevre Günü'nde, refahımızı ve güvenliğimizi tehdit eden küresel çevre krizi konusunda acil uluslararası seferberlik ihtiyacının altını çiziyorum. Böyle bir durum, uygulamalarımızda köklü bir değişiklik gerektirir ve aynı zamanda etkili çok taraflı eyleme dönüşmelidir.
Gezegenin yaşadığı çevresel krizin hızı, kapsamı ve sonuçları emsalsizdir. Sera gazlarındaki devam eden artış, iklimde sonuçları sağlık açısından hesaplanamaz bir değişikliği tetikliyor; tarım, azalan ve ekosistemlerimiz üzerindeki baskı tarafından tehdit edilen biyolojik çeşitlilik ve özellikle plastik atıklarla giderek daha fazla kirlenen okyanuslarımızı unutmamalıyız.
Bu küresel zorluklara verilen yanıtlar somut olmalı ve çok taraflı iş birliği tarafından yönlendirilmelidir. Türkiye’miz, biyolojik çeşitliliği ve çevrenin korunmasını destekleyen araçların ve ortak hedeflerin uygulanmasını güçlendirmek için uluslararası ortaklarıyla birlikte çalışmaktadır.
177 lehte ülke tarafından onaylanan Paris İklim Değişikliği Anlaşması, daha sağlıklı bir çevre için birlikte çalışmanın mümkün olduğunu kanıtlıyor. Türkiye’miz, bu belgeyle, Anlaşmanın Türk Bayrağı kanun ve yasalarının geçtiği tüm topraklarında ve uluslararası alanda uygulanmasını taahhüt etmiştir. Yani görev sadece hükümetlerin, büyükşehir belediyelerin değil aynı zamanda sorumlusu sizsiniz de.
Ayrıca Yakın zaman hedeflerimizi sıralar isek;
Şehirlerimizdeki trafik sorununu hafifletmek ve sera gazı salınımını düşürmek için yeni metro hatları inşalarının tamamlamak,
Demiryolunun toplam yük taşımacılığı içindeki payını yüzde 5'ten yüzde 10'a, yolcu taşımacılığındaki payını ise yüzde 1'lerden 4'e çıkarmak,
Hızlı tren hatlarımızı önümüzdeki 5 yıllık dönemde yaklaşık 5 bin 600 kilometreye taşıyacak, şehir içi raylı sistem uzunluğumuzu ise yüzde 50 civarında artırmak,
Sıfır Atık Projesi, tüm şehirlerimizde ve kurumlarımızda daha ileriye bakarsak bütün Türkiye'ye yaygınlaştırmaya çalışmak,
2023 itibarıyla yaklaşık 400 bin binada sıfır atık sistemine geçmiş olmak ve Atıklardan geri kazanım oranını yüzde 13'ten 35'e taşımak için mücadele etmek,
2023'te bisiklet yollarını da bin kilometreden 4 bin kilometreye çıkarmak,
Elektriğin yüzde 30'dan fazlasını yenilenebilir enerjiden karşılayan ülkemiz, Yenilenebilir enerjinin elektrik üretimindeki payını 2023 yılında yaklaşık yüzde 39 seviyesine yükseltmek, hedefleriyle hükümet ve kamu desteğiyle çalışmalar yapıyor. Peki Halkımız bu bilgilerin ne kadarına vakıf?
Yerel İklim Yatırımı için Liderlik Girişimi, Herkes için Sıfır Karbon Binalar Girişimi, İklim Dostu Ulaşım Girişimi konularında Birleşmiş Milletlerde belirleyici ülke olarak projelerin takibini ve gelişimine devam ediyoruz. Böylece sürdürülebilir kentsel ulaşım sistemlerinin oluşturulmasını hedefliyoruz.
Uluslararası çevre hukukunun temel ilkelerini kodlamak, pekiştirmek ve yaymak için, BM himayesinde çevre için küresel bir anlaşmanın kabul edilmesi üzerinde de çalışan ülkemiz, mevcut çevre krizinin bize dayattığı sorumluluk ve aciliyet duygusu tarafından yönlendirileceğini umuyor. Bu çaba, ancak herkes somut, yerel, ulusal ve uluslararası çözümler geliştirmek için küresel bir ivme yaratmak için arkasında toplanırsa tamamen anlamlı olacaktır.
Unutmayın Başka Bir Dünya Yok. Yok Elbette ama Başka Bir Türkiye’de yok. Koruyalım Geliştirelim ve Güzelleştirelim.
Sevgiyle ve Doğaya Saygıyla Yemyeşil Kalın.
Cihan FULSER
EMCC Accredited Coach & Mentor▪️Yönetici▪️
Danışman(İş Geliştirme, Marka, Satış ve Pazarlama)▪️
Kariyer, Yönetici, Yaşam Koçu
{Gisar YUHAKO}