Hümanist psikolojinin en önemli kurucularından ve çağdaş psikolojinin büyük düşünürlerinden Abraham Maslow ünlü ihtiyaçlar hiyerarşisi olarak bilinen teorinin sahibidir. Bu teoride, Maslow ihtiyaçlar hiyerarşisini, doğuştan insan ihtiyaçlarını öncelikli olarak yerine getirmeyi ve kendini gerçekleştirmeyi hedefleyen bir psikoloji teorisi olarak ortaya atmış ve genel anlamda kabul görmüştür.
Maslow, yine psikolog olan Freud ve Skinner’ı da eleştirmiş. İnsanın olumsuz yönlerini çok fazla değerlendirmeye tabi tuttuklarını, ama yaratıcılıklarını büyük ölçüde ihmal ettiklerini söylemiştir.
Diyebilirsiniz ki, “Türkçülük Günü” ile bu yazdıklarımızın ne ilgisi var? Hemen açıklayayım: Maslow ihtiyaçlar hiyeraşisinde insan için en önemli unsurun Fizyolojik olduğunu ifade eder. Bu unsuru barındıran etmenleri sayacak olursak yemek, içmek, su, sağlıklı metabolik faaliyetleri söyleyebiliriz.
İkinci alt kategoride ise, güvenliği koyar. Bu mikro çevreyi yansıtır. Bedenden sonra, aile, iş, mülkiyet güvenliği, kaynakların ve temel ihtiyaçların güvenliği gelir.
Orta segmente geldiğimizde de mahremiyet, sevgi, saygı, ait olma ihtiyacı aidiyet gelir. Bu noktaya tekrar geleceğiz.
Ancak en üstteki 2 kategoriyi de belirleyecek olursak, saygınlık ve kendini gerçekleştirme dediğimiz öz hümanist değer amaçlarını piramidin en üstüne koymuştur Maslow.
Yani Bireyden, Topluma bir akışkanlık söz konusudur. Bunu Psikolojiden sosyolojiye geçişkenlik olarak görebiliriz. İnsanlar temel ihtiyaçlarını karşıladıktan ve çevresini güvene alabildikten sonra sosyalleşmeye başlar ve üzerine koyduğu değerler ile huzur ve mutluluğa ulaşmaya çalışır.
Bireyden devlete giden uzun yolda buradan geçer. Yüzyıllar öncesinde bu şekilde gelişmiştir insanlık ve toplumlar. Bir toplumun gücünü organizasyonunun gücü ile özdeşleştirebilirsiniz. Bu da Devlettir. Devletler farklılıklar arz edebilir. Kimi Federedir. Kimi özerktir, kimi imparatorluktur. Kimi üniter ulusalcıdır gibi gibi.
Bu devletleri bir arada tutan en büyük faktöriyeller de Ekonomi, Gelişmişlik, Hedef ve Vizyon sahibi Olma, Güvenli ve iyi yaşam vaat etme gibi yine alt basamaklardan üst basamaklara doğru çıkan bir akışkanlık hakimdir. Fakat her devletin Ulus olma, Irk ve Millet olma, Güç birliği ile bezenmişlikle başarıyı yakalamaya çalıştığını görürsünüz.
Bazen Avustralya, İsviçre gibi ülkelerin tarihsel gelişimini dikkate alarak kader birliğiyle bir araya gelen insanların toplum olma içgüdüsünü yeşerttiğini görürsünüz.
Güney Amerika ve Arap Ülkelerinde aynı dili konuşan insanların da yine birbirinden ayrıldığı nokta tarihsel yaşanmışlıkların üzerinde yoğunlaşmalarındandır.
Bu felsefi yaklaşımı uzatmamın sebebi. Türkçülük, Türk olma fikri, Turancılık Ülküsünün bazı kesimlerce yanlış telaffuzlar eşliğinde Irkçılık ve Faşizan yaklaşım olarak imgelenmesinden dolayıdır.
Korona virüs gibi bazı hastalıklar ve hemen yanı başımızda ki savaşlar çatışmalar bize gösterdiği bir gerçek var ki. Güçlü olan Toplumlar ve Organizasyonel esnekliği olan gelişmiş Ülkelerin bu tür badirelere yakalanmasının daha zor olduğudur.
Devlet Bireyini yani toplumunu korumak için pandemi de elinden geldiğince çalışırken, sağlık personeli kendini riske atarken, filyasyon ekipleri mezhep, dil, din ayrımı yapmadan çalışırken, emniyet kuvvetleri halk sağlığı için denetimlerini ve kuralları uygulamaya çalışırken tek amaç bir ülkenin yeniden normale dönerek hayatına devam etmesi fikriydi.
Biz bu fikirleri sadece ülke olmanın gerekliliği diye geçip gidemeyiz. Ülkeler, Hedefler, Ülküler ve Amaçlara ulaşmaz ve kendini yenilemezse varlığını sürdüremeyeceğini bilirler.
O nedenle kan bağı, tarih bağı, amaçları olan insanların ortak değerlerini geliştirip yaşatmaya çalışırlar.
Türklük 2500 yıl önce ortaya çıkmış bir kan ve genetik bağı değildir sadece. Önemlidir ancak tek başına eleştiriler yapan bazı art niyetli insanların tek savunma mekanizmaları gibi yeterli değildir.
Türklük büyük bir coğrafyaya yayıldığı için aynı zamanda Kültürel bir birliktir. Aynı ve yakın kültürlerin etkileşimidir.
Türklük dünyada var olan binlerce dil arasında en çok konuşulan 5.dil olmasıyla anlamını arttırır. Birçok lehçe, ağız ve söyleniş biçimi olmasına rağmen en önemli hazinelerimizden biridir. Fince, Korece, Macarca gibi bazı dillerin Ural Altay dil grubundan gelmesinin nedeni de aynı coğrafyalardan çıkarak birbirinden kopmuş toplulukların geldiği son noktadır.
Türklük Tarihsel birlikteliktir aynı zamanda. Bugün Pomak, Boşnak, Arnavut. Laz, Çerkez, Kürt diye devam eden mozaiğimizi ayrıştırmaya çalışmak son derece anlamsızdır. Türkiye Türkleri denildiği zaman bu ve bunun gibi birçok etnolojisi geçmiş tarihte var olan ancak tarih birlikteliğiyle birbirine yaklaşmış ve kardeş olmuş bir potada erimiş insanları ihtiva eder.
Türklük Ülkü birlikteliğidir. Geçmişine saygı duyan, onu hayırla yad eden insanlar. Gelecekte olmak istedikleri, Toplumsal ve Politik idealizmlerini belirler.
Türklük Hedefsel ve Projesel birlikteliktir aynı zamanda, Bilimsel, Bilişsel, Teknolojik, Ekonomik vb. konularda ki aynı sınırlar içinde ve yakın sınırlarda yaşayan insanların ortak yaklaşımını simgeler.
Yani ırkçılık ile açıklamaya çalışanların beceremeyeceği kadar devasadır Türkçülük.
Türkçülük Turancılık felsefesi belki yüzyılların yoğurduğu bir doktrin ancak 1940’lar ve 1990’lar ile anlamını arttırmıştır ülkemizde, özellikle Balkan harbinin acı yansımaları, gerilemeye başlayan bir imparatorluğun kurtuluş reçetelerinden sığındığı bir liman olmuştur. En son Arap din kardeşliğinin sancılarını yaşayan Osmanlı İmparatorluğunda ki bazı aydınlar tüm isyanların milliyetçilik, aidiyet, bağımsızlık nidalarının arkasında yüzyıllarca kardeşçe yaşayan insanların içinden çıkardığı korku dolu Vandalizm’in karşısında ortaya çıkmıştır.
Sırplar, Yunanlılar, Bulgarlar, Arnavutlar, Ermeniler isyan ederken ülkeyi dirlik ve düzen içinde tutarak rahat bir nefes almak için ortaya çıkmış bir görüştür.
Eksikleri muhakkak vardı ancak her doktrin kendini geliştirir ve iyileştirir zamanla. Türkçülük de kendini son 30 senede özellikle SSCB’nin dağılmasıyla daha yüksek sesle ifade etmeye ve daha geniş kitlelerin ortak politikası olarak idrak edilmesine imkân tanıdı.
Önce Kardeşlik içgüdüsü, Yardım etme ile birlikte meşale büyüdü, ekonomik ortaklıklardan Enerji ve Petrol’de dünya gücü ve belirleyici güç olma noktasında hareket etmelerle gelişti. Hatta birbirlerinin derdine derman olmaya koşan bu ülkeler, Dil, Kültür, Sanat ve Edebiyat alanlarında ortak projelere imza atmaya başladılar. Sportif olarak birlik olma yolunda ilerlediler. Organizasyonlar, fuarlar gerçekleştirdiler. Ekonomik ve politik oluşumlar kurarak birlerini daha iyi anlamaya başladılar.
Birbirlerini destekleyip yüreklendirerek ortak bir amaç için çalışan ülkeler haline gelerek birbirlerine umut oldular.
Şimdi bunun adını Irkçılık ve Faşizm diye tanımlayan kişilerin Turancılık, Türkçülük konusunda art niyetli olduklarını söylemekte beis görmüyorum.
Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük şansı 100 yıl öncesine dayanan büyük bir lider ile tüm inkılaplarını, yenilenmeleri, geliştirmeleri yapmış ve modern dünya sahnesine çıkmış olmasıdır. Bu nedenle ülkemiz diğer Türk toplulukları ve ülkelerine karşı hem bir ağabey gibi yaklaşmakta hem de gücünden ve gölgesinden faydalandırmaya çalışmaktadır.
Unutulmaması gerekir ki nüfusu az olan, ekonomisini, üretimini, askeri gücünü geliştirememiş ülkelerin başka ülkelerin güdümüne gireceği kuşkusuzdur. Ancak 350 milyonluk bir Milletin birkaç ayrı coğrafyada birkaç ayrı ülkeyle oluşturabileceği güç hiçbir zaman engelleri aşamamazlık edemez, bileği de bükülmez. Bu gerçeğe ulaşmamızı istemeyenlerin kendi ülkelerinde yarattığı hukuk tanımaz vahşilikler hepimizce malumdur. Ancak görüntüde demokrasinin beşiği, hukukun üstünlüğü, insanların özgür düşüncelerini ifade ettiği söylenen ülkeler olarak kendilerini tanımlarlar.
Ben bu Riyakarlıkları ve çifte standartları görmemizi ve yolumuza devam etmemizi öneririm. Demek oluyor ki İnsanlar birey olarak Maslow’un dediği gibi bedeni ve güvenlik ihtiyacını karşıladıktan hemen sonra sosyalleşerek güç birliği oluşturmak istiyor. Dünya Tarihinde site devletlerin, derebeyliklerin, sonrasında devlet ve imparatorlukların çıkışı da böyle başlıyor.
Bir topluluğun kendine dil, din, ırk, kan, genetik, kültür, spor, tarih, ahlak, gelenek, görenek, sanat, müzik, edebiyat gibi birçok alanda yakın gördüğü topluluklarla iletişimi gayet doğaldır. Bu iletişimler ticari, sosyal, ekonomik, siyasi birçok alanda kaçınılmazdır. Bundan rahatsız olan ve bunun doğru olmadığını ifade eden fikir ve güç odakları ister devlet ister oluşum isterse kişi olsun amaçları yeni bir gücün ortaya çıkmaması içindir. Yani bir nevi büyümekte olan devletlerin ayağına pranga takmak isteyen ihanet odaklarıdır.
2500 yıllık bir tarihin, 16 büyük imparatorluğun, sayısız nice bilim, sanat, tarih, askeri dehanın mirasına sahip Türklerde büyümek ve gelişmek istemesi son derece doğaldır. Bu fikri de dünya için gayet nizami bir intizam hümanistliği ile ele alıyorlarsa bu fikre karşı çıkmak manasızdır.
Balkan Harbiyle imparatorluğu kurtarmak için mecburen ortaya çıkan milliyetçilik fikri, 1945 de Hüseyin Nihal Atsız’ın girişimleriyle bugün Türkçüler Günü olarak anılmaya başladı. Rusya’nın dağılmasıyla da 1990’lar da Turancılık akımı tekrar canlandı. Tüm Türk Devletlerini ve Halklarını ortak bir dil, alfabe, kültür, eğitim, para, ekonomi ve içsel yardımlaşma ile sonu siyasi örgütlenmeyle sonuçlanabilecek Kızıl Elma fikriyle aydınlattı.
Bugünü Bazıları Milliyetçiler günü, kimi Türkler günü dese de önemli olan Türk olmanın bilinci ve kudretini ülkemizin yapıtaşlarını, ideallerini, hedeflerini vereceği hizmetleri ve geleceğini sağlamlaştırmak ve toplumumuzu bilinçlendirmek için kullanmalıyız.
Ülkemizde ki mülteci, kaçak insan yaşamlarının toplumu etkilemeye başladığını bu nedenle süratle entegrasyon konusunda ve geri kabul anlaşmalarını asli vatandaşı ülkelerle yapmak zorunda olduğumuzu da belirtmek istiyorum.
Zengezur koridorunun acilen açılması sağlayarak öncelikle Azerbaycan toprağı olan Nahcivan Özerk Cumhuriyetini ana kara parçası ile birleştirmek için mücadelesini arttırmalıdır. Bu koridor ile Türk Dünyası karayolu ve demir yolu olarak Türkiye ile bağlanacak ve hayallerin ilk adımı gerçekleşmiş olacaktır.
Türkiye’nin 81 vilayeti olsa da Kıbrıs ve Nahcivan ihtiyaçları kapsamında 2 vilayet gibi sorumluluğumuzu beklemektedir.
Bunların dışında Kırım da Ukrayna hakimiyetinin yeniden yapılanmasını istemek de anlamsız bir görüştür. Gagavuz, Acaristan, Kırım, Irak Türkmen ellerinin dertleri ile yakinen ilgilenerek entegrasyonlarını arttırmak gerekmektedir.
Balkanlarda var olan politikanın güçlenerek devam etmesi, Kafkaslarda ki Türk ve Müslüman topluluklarla daha çok iletişim kurulması, Türki Devletlerle ilişkilerin güçlendirilmesi devlet politikası olmalıdır.
Bunun dışında Macaristan, Finlandiya, Estonya, Kore, Moğolistan ile kültürel dil birlikteliklerin üstü çizilmelidir. Yakut, Saha ve Tataristan gibi büyük coğrafyalardaki özerk cumhuriyetlerle direkt iletişimler kurulmalı, Güney Azerbaycan’ın isteklerinin dillendirilmesi için çalışılmalı, Doğu Türkistan sorunu derinden işlenmelidir.
Türkçüler günü kimilerince küçümsenen, hor görülen ya da alaya alınan gündür. Bugünü bilmek, Sadri Maksudi Arsal, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, İsmail Gaspıralı, Ahmet Ağaoğlu, Mustafa Çokay hatta Sultan Galiyev gibi şahsiyetleri hatırlamaktır.
"3 Mayıs; Türk milletini ilimde, maneviyatta, teknikte en yükseğe çıkarma hamlesidir.”
“3 Mayıs; Türk milliyetçilerinin, yabancı kültüre ve yabancı ideolojilere karşı baş kaldırışıdır.”
“3 Mayıs; kendi milli kültürümüzü, çağdaş gelişmelerle yeniden yoğurma hareketidir.”
“3 Mayıs; Türk milliyetçilerinin, Türk milletinin varlık davasında çektikleri ıstırabın, elemin, gözyaşının ifadesidir.
“3 Mayıs; büyük milletimizin ebediyete kadar yaşayacağına inanan Türk milliyetçilerinin yeniden doğuşudur."
Türkçüler gününde Hüseyin Nihal Atsız ve arkadaşlarının tutuklanıp, işkenceye uğraması ile hatırlanır yad edilirler. Türkçüler günü bir kutlama değil hatırlama günüdür. Ulusal olmayan geçmişteki bazı siyasetçilerin nelere mal olabileceğini hatırlama günüdür.
Büyük bir Türk Münevveri olan Ziya Gökalp’e Büyük Önderimiz Atatürk’ün hastalığı sebebiyle kaleme aldığı yazısını paylaşmak istiyorum:
“İstanbul- Beyoğlu’nda Fransız Hastanesi’nde Türk mütefekkir-i muhteremi Ziya Gökalp Beyefendi’ye, rahatsızlığınızdan çok teessürle haberdar oldum. Sıhhat ve afiyetiniz haberine memleketçe intizar olunmaktadır. Süratle iade-i afiyetiniz için Avrupa’da tedavinize ihtiyaç varsa icap eden her şeyin tahsisini tekeffül ediyorum. Sıhhatiniz ve tedaviniz hakkında iş ’arınızı bekler, en muhabbetkâr selamlarımı beyan ederim, efendim. Reis-i cumhur Gazi Mustafa Kemal”
Dünya Birlikteliği, Tek Vatandaşlık, Dünya Kardeşliği gibi konularda özellikle gelişmiş ülkeler için sadece Pazar yaratımı ve ticari satış kanalları ile kaynak kullanımı olduğunu anlamak zorundayız. Nükleer santral sayısı Amerika 104, Fransa 58, Kanada 20, Birleşik Krallıkta 16, Almanya 9, İspanya 8, Belçika 7 adet varken Türkiye de olmasın demek ve olanlar için hiçbir adım atılmazken ülkemiz ile uğraşanları aydın kabul etmek tamamen akıl tutulmasıdır.
Spor, Kültür, Edebiyat, Müzik, Sanat, Mimari, Sağlık, Güvenlik, Sosyal Adalet, Hukuk, Eğitim, Bilim, Endüstri, Üretim, Teknoloji, Askeri, Siyasi vb. birçok dalda öncü olmak ve bunu kurgulamak için politikalar üretmek hakkımızdır. Bunun için kimseden izin almadan yolumuza devam etmeliyiz. Eğer ki Dünya, Tabiat, Yaşam ve İnsanlık adına yanlış yapanların karşısında duracaksak güçlü ve caydırıcı olmalıyız. Bunu 90 Milyon ile bölgesel yapabilirsiniz. 350 milyon ile yapılabilecekleri hayal bile edemeyiz.
Ezcümle; Bu anlattıklarımızın hepsi barışçıl, adil tüm ama tüm dünya insanlarının huzur ve güvenle yaşaması için doğru bir liman ve ışığı göstermek içindir. Dünya’da açlık da, fakirlik de, geri kalmışlık da, ezilmişlik de bitmesi için Türk’ün şefkatli bin yılların birikimine ihtiyaç var. Biz bunu yapabilecek enerji ve güçteyiz. Bunu yapabilmek için güçlü olmak, Güçlü olmak için güçlenmek, Güçlenmek için ise 2500 yıllık yolculuğumuza devam etmeliyiz.
Eğrisiyle Doğrusuyla aydınlanmak için belirtmiş olduğum temel doktrinleri düşünmenizi ve tartışmaya açık bir şekilde fikirlerinizi ifade etmenizi isterim. Başka bir ülkemiz yok bakış açısını değiştirmeliyiz. Bizler 5000 km. enine yine aynı miktarda boyuna yani büyük bir coğrafyaya liderlik ediyoruz. Tarihin ve Atalarımızın bize mirası ve vasiyetini koruyup, gözetip gerçekleştirmeye çalışmalıyız. Ve bir gün biz de Tarih olduğumuzda Geleceğimiz Torunlarımızın da bu ideallerin peşinde olmalarına imkân sağlamalıyız.
Dünya Türkçüler Günümüz Kutlu Olsun. “Ne Mutlu Türk’üm Diyene”.
EMCC Accredited Coach & Mentor▪️Yönetici▪️
Danışman(İş Geliştirme, Marka, Satış ve Pazarlama)▪️
Kariyer, Yönetici, Yaşam Koçu
{Gisar YUHAKO}