Galiba Gelişmişlik Kodeksini bir araya getiren maddelerden biri de Sendika ve Sendikalaşma hakkı olduğunu unuttuk.
Sendikacılık Dünyada halen en gözde toplumsal hak arayış sosyolojik olgusu. Ülkemizde 2000 li yıllar itibariyle daha da sönükleşen yol haritası değişen gerçeklik ile karşımızda.
Sanayi Devrimi, küçük zanaat, tezgâh ve atölye üretiminin yerine yeni buluşların getirdiği yeni teknik ve makinelerle donatılmış fabrika üretiminin geçmesi, başka bir deyişle, yeni bir enerji kaynağı olan buhar gücünün harekete getirdiği makinenin insan, rüzgâr, su, hayvan gibi doğa enerjisinin yerini almasıdır.
Sanayi Devriminin bir başka anlamı da, bir yandan çağdaş sanayi tekniğinin 18. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak hızla gelişmesi ise, öte yandan da bu gelişmelerin doğurduğu büyük ve derin ekonomik ve toplumsal değişmelere yol açmış olmasıdır. Bu teknik, toplumsal gelişme ve değişmeler işçi sınıfını oluşturmuştur.
İşçilerin zor, ağır, yıpratıcı ve sağlıksız çalışma koşulları ile hak arama mücadelesi fikri ortaya atılmış ve bu da Sendika tanımını doğurmuştur.
Kentlerin büyümesi, sağlıksız konut ve ulaşımı belediyecilik mekanizmasını geliştirmiş, çevre, hava ve su kaynaklarının kirletilmesi durumu 1950 lere kadar gözardı edilmiştir.
Mal edinebilme ve ürün çeşitliliği pozitif adlandırılsa da habitatın yani ormanların, ekolojik dengenin bazı endemik bitki ve hayvan türlerinin yanında insan sağlığının geriye dönülmeyecek bir yıkıma uğradığı ancak 2000 li yıllarda kabul edilebilir hale gelmiştir.
Amacımız Sosyalleşme olgusunun bir çok meslek ve uğraş dalını büyütüp geliştirmesinin yanında insan ve doğa için de negatifliklerini sergilemekti.
İnsanın olduğu her yerde kanun ve düzen yaratımı doğru kabul edilse de hak ve adalet arayışı da beraberinde getirir. İşte Sendikacılık mantalitesi buradan başlar.
Sendikaların doğmasıyla birlikte, işçi sınıfının mücadelesi daha da gelişti. İşçiler yaşama ve çalışma koşullarını düzeltmek amacıyla taleplerini daha örgütlü ve ısrarlı savunur hale geldiler.
İngiltere’de 1824 yılında sendikalar devlet tarafından yasal olarak tanındı. Sendikaların lokal düzeyden çıkarak ulusal düzeyde örgütlenişi de İngiltere’de oldu. 1831 yılında kurulan Emeğin Korunması İçin Ulusal Dernek bu yönde atılmış ilk örgütlenme adımlarından biriydi. 1834 yılında Robert Owen, Büyük Ulusal Sendikalar Birliği’ni kurdu.
Fransa’da da işçi hareketi gelişmekteydi. 1831’ de Lion, 1834’de Paris işçileri, ekonomik ve politik amaçlı mücadeleler yürüttüler. 1871 yılında işçiler, Paris’te ilk işçi yönetimini kurarak siyasi mücadeledeki yerlerini ortaya koyan bir pratik
gerçekleştirdiler. Fransa’da işçi sınıfı sendikal örgütlenme hakkını ancak 1884’te elde edebildi.
Önemli sınıf mücadelelerine sahne olan bir diğer ülke de Almanya’ydı. Almanya’da sendikal hareketin ortaya çıkması 19. yüzyılın ortalarında gerçekleşti. 1864’te Uluslararası İşçi Derneği, diğer adıyla I. Enternasyonal kuruldu. Enternasyonalin 1866 Cenevre Kongresi’nde 8 saatlik işgünü çağrısı yapıldı.
Amerika Birleşik Devletleri’nde sendikal hareketin doğumu 1860’lı yıllarda oldu. İşçi hareketine önemli katkıları olan, Emeğin Şövalyeleri örgütü ise 1884’te kuruldu. 1 Mayıs 1886 tarihinde Amerika’da Chicago’lu işçiler, ücret düşüklüğünü ve işçilerin örgütlenmesinin baskıyla önlenmesini, iş gününün uzunluğunu protesto etmek amacıyla ve 8 saatlik işgünü talebiyle eylemler yaptılar.
Bizde ise bilinen ilk sendika türü örgütlenme ise, İstanbul’da Tophane fabrikasındaki işçilerce gizli olarak kurulan Amele-i Osmani (Osmanlı Amele) Cemiyeti’dir. Osmanlı topraklarında yapılan ilk grev ise 1872 yılında gerçekleşti. Kasımpaşa tersanesi’nde çalışan 600 işçi, ücretlerini alamadıklarından dolayı greve başladı. İşçiler grevi başarıyla bitirdi.
1872’den 1908’e kadar İkinci Meşrutilet’in ilanına kadar geçen dönemde, 23 grev olayı yaşandı. Bu grevler ağırlıkla tersanelerde, demir ve deniz yollarında, mağazalarda, tütün işletmelerinde gerçekleşti. Ücretlerin düşüklüğü, ustabaşı baskıları ve hafta sonu tatil talepleri grevlerin nedenlerini oluşturdu.
Cumhuriyet dönemi de inişli çıkışlı bir örgütlenme süreci yaşayan sendikacılık nihayetinde 31 Temmuz 1952’de TÜRK-İŞ’in kurulmasını sağladı.
Bugün dünyada üç önemli uluslararası sendikal örgütlenme bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi Dünya Sendikalar Federasyonu’dur.
Diğerleri ise Uluslararası Hür İşçi Sendikaları Federasyonu ve Dünya Emek Federasyonu’dur.
Uluslararası Hür İşçi Sendikaları Federasyonu bugün 141 ülkeden 206 sendikal merkezde örgütlü milyonlarca işçiyi temsil etmektedir.
Ayrıca Konfederasyonla bağlantılı çeşitli işkolu federasyonları vardır. Ülkemizde Türk-İş, DİSK, Hak-İş ve KESK Uluslararası Hür İşçi Sendikaları Federasyonu’na üyedir.
Tarihçe güzel ama ülkemizde Sendikal Yapı gelişmekten ziyade yerinde saymaya devam ediyor. Kayıt dışı gündelikçi hizmet erbapları, Yaygın hizmet ve iş geliştirmeler, Web kaynaklı fikir ve beden işçilikleri, Uzaktan Çalışma, Kayıt sistemi güncellemeleri, dijitalleşme gibi teknik gelişmelerin gözlemlenememesi sendikacılığı çağın gerisinde bıraktı.
Dünyada da gelişim biz de ki kadar sert düşüş yaşamasa da üye ve yetki kaybetmeye devam ediyor.
Taşeron işçiliği ve tespitinin yapılmamasından tutun da yaygın çalışmaya alternatif oluşturacak dijital verilerin üyelik sistem ve kayıtlarının tutulamaması kadar bir çok konu sendikalaşmanın kan kaybına neden oluyor.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yayımladığı Ocak 2022 sendika istatistiklerine göre Türkiye'de 15 milyon 294 bin 362 işçiden 2 milyon 189 bin 645'i sendikalı olurken sendikalı işçilerin toplam kayıtlı işçilere oranı yüzde 14,32 oldu.
İstatistiklere göre, Türk-İş, 1 milyon 213 bin 439 ile en fazla üyeye sahip konfederasyon olurken, Hak-İş 727 bin 187, DİSK'in üye sayısı 212 bin 593 oldu.
ILO tarafından yayımlanan bir rapora göre; sendikaların geleceği kayıt dışı ekonominin örgütlenmesine bağlı görünüyor. Ayrıca yapay zeka ve diğer yeni teknolojiler çalışan işçi sınıfının geleceğini ne aşamada belirleyecek bilinmezliği devam ediyor. Farklı birleşim ve globalleşme ile otomasyon ücret azalması, işçi çıkartımı, 4 günlük çalışma gibi teknolojik ve sosyolojik yenilemelerde işçilerin reaksiyonunu nereye yönlendirecek pek anlamlı bir çalışma henüz sendikalar tarafından yapılıp kamuoyuna sunulmadı.
Pandemi ve globalleşme süreçleri de hesaba katıldığında Türk Sendikacılık Hareketinin Para Maaş Zam Artış Oran Emeklilik gibi kıstaslarda takıldığını ve çözemediğini bilmek üzücü.
İster 3600 ek gösterge olsun, İster Emeklilikte Yaşa Takılanlar olsun, İster Çalışma Koşulları, İş İstihdamı teşviki ve Tazminat ödemeleri olsun, İster batılı standartlarda mesai saatleri ve ücretleri ile birlikte sosyal haklar olsun konuşulmayan bir süreçten geçerken işçilerin de kaderine terk edilmiş olması belirsizliği arttırıyor.
Dünya verimliliği, 4 günlük çalışmayı, süt iznini, babalık iznini, evde çalışma koşullarında öğle yemeği ücretlerini ve benzeri konuları konuşa dursun Ülkemizde büyük kurumsal şirketlerin bile ikramiye ödemelerini maaşa yansıtarak kaldırmaları hususunda sosyolojik bir çalışma yapıldığını duymadık.
Eskiden sendikalar sosyal toplumun istek, görüş ve önerileri ile yaşam kalitesini, ekonomiyi, dünya entegrasyonunu, daha yaşanabilir insani bir zaman dilimini konuşurlardı. Eski bir sendikacı babanın evladı olarak ülkemizin bu örgütlenme çeşidinde geldiği noktayı hazin karşılıyorum.
Umarım Y ve Z Kuşağı olumlamalarla hayatımıza ve Sendikacılık hayatına şevk ve renk getirirler. Herkese Hak ve Adalet içinde Huzur dolu Günler Dilerim. Sevgiyle Kalınız.
Cihan FULSER
EMCC Accredited Coach & Mentor▪️Yönetici▪️
Danışman(İş Geliştirme, Marka, Satış ve Pazarlama)▪️
Kariyer, Yönetici, Yaşam Koçu
{Gisar YUHAKO}